"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kendini oku, kendini yaz

Faruk ÇAKIR
30 Ekim 2019, Çarşamba
Herkesçe malûm olduğu üzere pek çok derdi bertaraf etmenin yolu okumaktan geçiyor. Ancak okumayı sadece ‘okullarda okumak ve mezun olmak’ şeklinde anlayarak hareket edenler isabetli adımlar atamaz. Sadece okul okuyan, ama kitap okumayan ‘mezun’lar hayatın gerçeklerini okumuş ve anlamış olmaz.

Elbette okul okuyup da kitap okumayanların olması bir çelişkidir. Okuldan asıl maksat her halde kitap dostu insanlar yetiştirmek olmalı. Maalesef ülkemizde bunun başarıldığını söylemek mümkün değil. Okullarımızda kitap dostu öğrenciler yetiştirebilmiş olsaydık bugün konuştuğumuz ve tartıştığımız pek çok mesele gündemi meşgul etmeyebilirdi.

Üsküdar’da bulunan “H Kitap ve Kafe”de, “Kendimizi Okumak, Kendini Yazmak” başlıklı bir konuşma yapan gazeteci-yazar Leyla İpekçi de dolaylı olarak buna dikkat çekerek, “Bizi bize anlatan bir dil var.  Fakat bu dil bize okulda öğretilmedi. Sözcükler eğer nefes ile çekilmezse ölü doğuyorlar ve sadece dipnotlara, aktarıma yarıyorlar. Hiçbir zaman canlanmıyor. Dolayısıyla ister istemez ben de Yunus’un, (Niyazi) Mısrî’nin canlı diline daldım. Onların sözleri bizi bize gösteren bir ayna. Yunus’un ‘İşitin ey yarenler’ sözü hiç de basit bir lâf değil. Biz işittikçe yaren oluyoruz. Bu çok müthiş bir şey aslında” demiş.

Kendimizi tanımaya yarayacak ‘dil’in bize anlatılmamış olması büyür bir acı değil mi? “İlim ilim bilmektir/ İlim kendin bilmektir/ Sen kendini bilmezsin/ Ya nice okumaktır” diyen Yunus Emre’ye rağmen okullarımızın bu prensibi görmezden gelmesi kabul edilebilir mi?

Konuşmasına, insanların gereksiz polemiklerle ve çok fazla ideolojik söylemlerle birbirinden ayrı kaldığı yorumunu da yapan İpekçi şöyle demiş: “Çok basit olana bir türlü ulaşamıyoruz. Bu yüzden bir arada durmak, beraber konuşmak, sohbet etmek, aslında bizi kendimize yazdırıyor. Dolayısıyla bize yazdıran şey aslında paylaşmak. ‘Kendimizi okumak, kendini yazmak’ derken oradaki ‘kendi’ içimizdeki değişmeyen öz varlık, o kendi kendini yazdırıyor. Yazgı ya da kader diyebiliriz.” 

Leyla İpekçi’nin gazetecilik notları da şöyle: “1980’li yıllarda gazeteciliğe, dergiciliğe başladığımda İstanbul’da darbe sonrası ölü bir dönem geçirdik. Çok acı günler yaşadık. Daha sonraki dönemlerde Türkiye’ye liberalizmin, kapitalizmin girmesi derken, tüketim çılgınlığından önce medya canlandı. Bize o dönem ‘yapacağınız haberlerde kendinizi ortaya koyun’ derlerdi. Yani o zamanın ruhu birey olmaktı ve bize kendimizdeki bütünü unutturdu. Fakat seni kendinden ibaret bırakan bir bakış, senin benliğini, egonu şişirir. Nefsi obezleştirir. Çünkü her gördüğünü yazdığında, ‘ben yazdım öyleymiş’ derken, gerçek senin gördüğünden ibaret oluyor ve haberi böyle kuruyorsun.” (AA, 27 Ekim 2019)

Türkiye sağlıktaki ‘obezleşme’nin farkında ve buna karşı çareler arıyor, ama daha tehlikeli bir şekilde  yayılan ‘nefsin obezleşmesi’ne karşı çaresiz. “Her şeyi bilen, her konuda hüküm veren, en zeki, en  çalışkan, en büyük, en güçlü insanlar”la etrafımız çevrilmiş durumda. “Allah’a yemin olsun, benim bildiğimi siz bilse idiniz az güler, çok ağlardınız” hadis-i şerifini duyanların “Ben bilirim” diyerek okumaktan, kitaplardan uzaklaşması büyük bir çelişki değil mi?

Okuya okuya bilmediğimizi öğrenecek ve bilmek için de okuyacağız. Başka çaremiz yok, vesselâm.

Okunma Sayısı: 2391
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı