Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm... Mübarek Regaip Gecesi’nin kana bulanması, sevinçlerin hüzne dönüşmesi karşısında ne denilebilir ki?
Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gece (27-28 Şubat 2020) mübarek gecelerden biriydi ve Türkiye başta olmak üzere bütün İslâm âlemi duâdaydı. Bu duâ gecesi bilhassa ülkemizde yaşayanlar için maalesef hüzünle doldu. Suriye yönünden gelen şehit haberlerine başta hiç kimse inanamadı. Fakat fısıltı gazeteleri durmadan üzücü haber vermekle yarıştı. Gecenin ilerleyen saatlerinde acı haberler idareciler nezdinde de doğrulanmaya başladı. Maalesef bu mübarek gecede 33 şehit haberi resmen teyid edildi. Temennimiz ve duâmız bu haberlerin son bulması olsun.
Ne demeli, ne yapmalı? Elbette en başta şehitlerimize Allah’dan gani gani rahmet diliyoruz ve yakınlarına da sabırlar temenni ediyoruz. Bunu yaparken idarecilerimizin de daha dirayetli, tedbirli ve akıllı adımlar atmasını istemek her halde hepimizin hakkıdır.
Kabul edilmek istenmese de ortada çok ciddî bir durum vardır. Hep tekrar edildiği üzere bu yangını bir an önce söndürmenin yolları ve çareleri aranmak durumundadır. Nerede hata yapıldığı iyi tesbit edilmeli ve yeni hatalara imkân verilmemeli.
Böyle dönemlerde en önce gerçek ve doğru bilgilerin ‘öldüğü’ söylenir. Doğru bilgilere ulaşmak kolay olmadığı gibi, yanlış bilgilerin yayılması da işi içinden çıkılmaz hâle getirir. Dolayısıyla idarecilerin doğru bilgileri en kısa zamanda millete duyurmasında fayda vardır. Ne yazık ki bu noktada iyi bir imtihan verilemiyor. Doğru bilgilerin paylaşılması geciktikçe, yanlış bilgilerle kamuoyu yanıltılıyor.
Suriye meselesinde nereden neye gelindiği çok iyi tahlil edilmeli, konuşulmalı ve tartışılmalı. Elbette bu yapılırken ehil olanların sözüne itibar edilmesi esastır. Suriye en yakın komşumuz olduğu halde ekseriyet nazarında yakından tanındığı söylenebilir mi? İdlip, Halep, Şam gibi şehir adlarını sayarak Suriye’yi ve Suriye’de yaşananları bilmemiz mümkün değil. Sosyal ve siyasî yapı, uluslar arası ilişkiler, ittifaklar ve tuzaklar bir arada düşünülmeli ve o şekilde kalıcı çare aranmalıdır.
Bir defa, “Bu mesele 3 ayda hallolur” denilerek hata yapıldığı görülmeli. Sonrasında kurulan bazı ittifakların ülkemize ve milletimize zarar verdiği de her halde görülmüş olmalı. Dolayısıyla bir adım sonrası değil, bin adım sonrasını düşünmek, planlamak ve ona göre adım atmak durumundayız. Uzun dönemli düşünmek ve ona göre adım atmak akıl kârı olandır. Türkiye’de yaşayan herkesin ve tabiî ki ehil olanların sözleri dikkate alınması ve ‘ortak akıl’la hareket edilmelidir. Bunun en pratik yolu da Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni daha yoğun bir şekilde bu hususta etkili tutulmasından geçer. Açık ya da kapalı oturumlarla meselenin çözüm yolları mutlaka aranmalıdır.
Başka pek çok hususta olduğu gibi bu hususta medya da iyi bir imtihan veremedi. Yapılan bazı isabetli teklifler ve yorumlar gündeme taşınmadığı gibi hamaset yapma hatasına düşüldü. Hamasetle, gerçek bilgileri görmeyerek sadece kendimize zarar vermiş oluruz. Hastalığın, yaranın, ‘kırık’ların tedavisi onları inkâr etmekle mümkün olur mu? Yaraların kangren haline gelmemesi erken teşhis ve tedavi ile mümkündür.
Ya Rabbi! Şehitlerimize rahmet eyle. Milletimizi ve İslâm âlemini zalimlerin zulmünden muhafaza eyle. Amin.