Hak ve hukuku dikkate almayıp parayı ve ekonomiyi birinci sıraya yerleştirmemizin cezası olarak ekonomik krizlerle karşı karşıya kalıyoruz.
Oysa hadiseler hak, hukuk ve demokrasi olmadan sağlam bir ekonominin olmayacağını gösteriyor. Buna rağmen yanlışta ısrar ediyoruz. Mülkün temeli adalet olduğuna göre, adaletsiz, temelsiz bir dünyada ekonomi iyi olabilir mi?
İş dünyası adına yapılan açıklamalarda da hak, hukuk ve adaletin hatırlandığı anlaşılıyor. Elbette bu hususlarda sözden ziyade icraat gerekir. Bir yandan hak, hukuk ve adalet isteyip, öte yandan adaletsizliklere imza atılmasına göz yummak doğru değildir.
Hatay’da düzenlenen “22’nci Girişim ve İş Dünyası Zirvesi”nde konuşan TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik de hukuk ve adalet ihtiyacına dikkat çekmiş. “Ekmekten önce hürriyet lâzım” ya da “Ekmek için de önce hürriyet lâzım” anlamına gelecek tesbitlerin iş dünyası nezdinde de seslendirilmiş olması önemlidir.
“Demokrasi, hukuk devleti, kurallara dayalı piyasa ekonomisi ve sosyal kalkınma hedeflerinin başarılabilmesi ve ekonomimizde son dönemde yaşanan sorunların çözümü için Batı ve AB ile ilişkilerimize daha fazla özen göstermemiz gerekiyor” diyen TÜSİAD Başkanı Bilecik, şöyle konuşmuş:
“Dönüp dolaşıp ekonomimizi konuşuyoruz. Çünkü, ekonomimizde ağrı var ve ekonomideki ağrı ihmale gelmez. Ekonomimiz halen ciddî zorluklar içerisinde. Ekonomide gürlediğiniz kadar, yağmanız lâzım. Zaman artık aksiyon zamanıdır. Verimlilik artışlarıyla büyümenin desteklenmesi ve yatırım ortamının iyileştirilmesi için işgücü, vergi, eğitim, inovasyon ve dijitalleşme alanlarında kendimizi geliştirmeliyiz. ‘Kendini sağlam bilen hastanın tedavisi yoktur; ekonomimizi ayağa kaldırmak için sorunlarımızı kabul edip çaresine bakmalıyız. Bunun yolu en başta şeffaf, uzlaşmacı, adil ve demokratik bir toplum olmaktır. Güçlü bir ekonominin olmazsa olmazı, güçlü bir demokrasidir.
Ekonomik reformlarla eşzamanlı olarak demokratik açılımlar, ifade ve basın özgürlüğünün sağlanması ve özgürlük alanlarının genişletilmesi bu nedenle önemlidir. Ülkemizin bilimsel, toplumsal, ekonomik ve demokratik alanda en gelişmiş seviyeye ulaşmasının taşıyıcı gücü, nitelikli eğitimdir. Eğitim, insanları değiştirir; insanlar da dünyayı.” (DHA, 17 Kasım 2018)
Aynı toplantıda konuşan TÜRKONFED Başkanı Orhan Turan ise şu değerlendirmeyi yapmış: “Enerjimizi en kolay çözeceğimiz alana yönlendirip, sorun yumağını bir ucundan tutarak çözebilir, ekonomiye odaklanabiliriz. ‘ABD-Suriye-mülteci sorunu-AB’ zincirinde, sorun alanlarını, içe kapanarak değil, diplomasiye şans tanıyarak çözebiliriz. Siyaset alanında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile köklü bir değişiklik yaşanıyor. İlgili kurulların, bürokrasinin ve içtihatların oluşması zaman alacak gibi görünüyor. Referandum öncesi söylediğimiz, bugün de geçerli. Bu mekanizmanın oluşturulmasında sadâkat değil liyakatin esas alınması ve kapsayıcı bir anlayışın hakim kılınması ülkemizin ulusal çıkarlarına da hizmet edecektir.”
Anlaşılan hem hastalık hem de çaresi bellidir ve biliniyor. Eğitim, eğitim, eğitim. Hak, hukuk, adalet. Liyakat, liyakat, liyakat.
TÜSİAD Başkanı Bilecik’in dikkat çektiği gibi, “Kendini sağlam bilen hastanın tedavisi yoktur.” Türkiye’deki dertlerin biri de sıkıntılı, dertli ve hastalığı inkâr ediyor olmaktır. İdareden istenen belli: Şeffaf, adil ve demokrat bir anlayışın hükmetmesi. Çok şey mi isteniyor?