Geçen yıllarda olduğu gibi bu sene de öğretmenler ‘gün’lerinde hatırlandı ve çoğu kişi haklı olarak onlardan sitayişle bahsetti.
Öğretmenlerin öğrencileri üzerinde ‘hak’ları vardır. Dolayısı ile sadece 24 Kasım ‘Öğretmenler Günü’nde değil, umumi olarak her zaman hatırlanmalı ve takdir edilmelidirler.
Bununla birlikte öğretmenlik mesleğiyle bağdaşmayan hal ve tavırlar içinde olan öğretmenlerin varlığı da inkâr edilemez. Keşke her öğretmen hakkıyla vazifesini yapsa ve ‘iyi bir gençlik’ yetişse. Bunun bir yolu da bu mesleği mecbur kalarak değil, bir bakıma ‘gönüllü’ gibi yapmak isteyen öğretmenlerin yetiştirilmesinden geçer. Sevmediği ve istemediği halde mecbur kaldığı için öğretmenlik yapan birinin öğrencilere faydalı olması mümkün olur mu?
Tabii ki bu mesele Türkiye’nin önemli konularından biridir ve bir günlük değil, sürekli gündemde olması icap eder.
Askerlik hatıraları gibi öğrencilik hatıraları da vardır. İyi örnek olamayan öğretmenlerin bazı öğrencileri eğitim ve okumaktan küstürdüğü de bir vakıa. İşin içene ‘sopa’ girdiğinde şefkatin uzaklaştığı ve hislerin hükmettiği bir alan ortaya çıkar. Ekseriyetle Kur’an kurslarında okuyan öğrencilerin ‘sopa’ ile ilgili hatıraları olur, ama bazı öğrencilerin ‘öğretmen sopa’sı ile ilgili hatıraları da vardır.
Bu cümleden olarak Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi’nden Dr. Öğr. Üyesi Zübeyir Nişancı (@ZubeyirNisanci) sosyal medyadan paylaştığı ‘hatıra’sını şöyle anlatmış: “Öğretmenlere rağmen okuduk, maalesef. Öğretmenler günü diye romantizm yapamayacağım. Ben ve benden önceki nesil okullarda fiziksel ve psikolojik şiddetle yaşadık. Bir kaç şiddet (Çin işkencesi) içerikli anı anlatayım biraz gününüz şenlensin!
“1. Köyde harmanlık içinde güzel bir ilkokuldayız. Teneffüste kaçıp bahçe dışında oynamışız. Halil Öğretmen var işkence uzmanı. Topladı bizi okul duvarının önüne yan yana dizdi. Herkes sağında ve solunda kim varsa onların kulaklarından tutup çekmeye başlayacak dedi. Sen aynı anda 2 kişinin kulağını çekerken 2 kişi de senin kulağını çekiyor. Kulağına yandaki asıldıkça sen de onunkine yükleniyorsun. Aynı şey diğer tarafta oluyor. Aynı adam klasik dövme tekniklerini de gündelik rutin olarak yapıyordu.
“Bayburt Anadolu lisesinin ilk öğrencileriyiz. Başta başarılıydım, sonrası yaramazlık. Fen hocası derse mikroskobu Teneffüste kimse ellemesin elleyenleri nöbetçi arkadaş yazsın dedi. Birkaç arkadaş gidip mikroskobun sağından solundan bakıyoruz ama hiçbir yerini ellemedik. Yine de Nöbetçi arkadaş dört kişinin ismini yazmış biri benim. Öğretmen de geldi herkese aç elini elindeki sopasıyla dört defa tane vuruyor. Ben önce itiraz ettim hocam biz kesinlikle ellemedik dokunmadık mikroskopla dedim ama yine vurmaya devam etti. En son sıra bana gelince 1-2-3 derken dördüncü de sopasını tuttum. O çekti ben çektim derken bıraktım. Hoca çok üzülmüş. Beni idareye şikâyet etmiş. İlk idealist, okumuş ve kültürlü sınıf öğretmenliğimizi de yapan edebiyat öğretmenimiz geldi. Bana orta şiddette on tokat vurdu. Sonra müdür Hüseyin bey odasına çağırdı. Öğretmenin benim yüzümden ağladığını söyledi. Sonra eline hazırladığı bir sopayla elini aç de uzat dedi. Ellerimi uzattım vahşice vurdukça vurdu ve bir taraftan da gücün yetiyorsa şimdi benim sopamı da tut diye bağırdı. Dayak yerken dizlerimin üstüne eğildiğimi çok iyi hatırlıyorum ağlamaktan gözlerimden sular aktı. Sınıftan bir arkadaşımın birkaç yıl sonra benim ellerim şişkin gözü yaşlı bir şekilde sınıfa girdiğimi çok iyi hatırladığını söyledi. (...) Örnekleri isteyen için çoğaltırım ki zaten benzeri tecrübeleri çok kimse yaşadı. Bu vesile ile istisna iyi öğretmenlerimiz de oldu. Onları minnetle anıyorum. Biz de eğitimciyiz elbette tonlarca hatamız var. Öğrencilerimizin de bizde hakları var.” (24 Kasım 2021)
Eğitim, öğretmen, öğrenci, okul gibi konular Türkiye’nin hep gündeminde olmalı. Yaşanan yanlışların üstü örtülmemeli ve hataların tekrarlanmaması için çok çalışmalıyız vesselam.