Son yıllarda gündemde olan Suriye ve Irak’da yaşanan gelişmeler sonrası ikinci plana düşmek üzere. Suriye ve Irak başta olmak üzere Ortadoğu’daki gelişmeler, dünyanın bütün problemlerinin bu bölgeye yığıldığı intibaını veriyor. Bir ülke durulurken, başka bir ülke kargaşaya ve karmayaşa sürükleniyor.
IŞİD olarak isimlendirilen yeni bir grup, pek de tahmin edilmediği ölçüde Irak’ı kasıp kavurdu. Kaç kişi oldukları, kim adına hareket ettikleri net olarak izah edilemeyen bu hareketin uluslararası planların bir parçası olma ihtimali akla geliyor.
Dünyaya nizamat verdiklerini ilan edenler, hadiselere bir isim ve ünvan vererek meseleyi hallettiklerini düşünüyorlar. “Irak’ta neler oluyor?” sorusuna karşılık, “IŞİD diye bir örgüt şehirleri teslim aldı” demekle Irak’ta ya da bu bölgede yaşananlar izah edilmiş olur mu? IŞİD ya da başka bir örgüt, nasıl oluyor da düzenli orduyu neredeyse silah atmadan kovalıyor? Eğer, “Irak ordusu güçlü değil” deniliyorsa; orduyu bu hale getirenlerin kim olduğu sorusu akla gelmez mi?
Elbette her meselede Amerika’yı sorumlu tutmak işin kolay yoludur, fakat Irak konusunda birinci kabahatin Amerika’da olduğu şüphe götürür mü? Hatırlanacağı üzere Amerika, Irak’a demokrasi getirme iddiasıyla bölgeye müdahane etmişti. Bütün dünya da bu müdahaleye itiraz etmiş, kalıcı problemlerin çıkabileceği o günden tahmin edilmişti. Bugün Irak’ın ya da Ortadoğu’nun başında bir IŞİD meselesi varsa, bunun birinci sorumlusu Irak’a müdahale edenler değil mi? Irak’a ve bölgeye demokrasi getirmelerinden vaz geçtik, bütün Ortadoğu baskı dönemlerini aratan bir keşmekeşe sürüklendi.
Tabii ki bu zor coğrafyada Türkiye de uygun politikalar üretemedi. Bunları ifade ederken, Ortadoğu coğrafyasında politika üretmenin zor olduğunun farkındayız. Buna rağmen maharetin, zor coğrafyalarda doğru politikalar üretmek olduğunu da görmek durumundayız. “Her konuda bir numarayız, bütün dünyaya nizamat veriyoruz. Bize sorulmadan Ortadoğu’da adım atılamaz” diye övünmek, politikalarla desteklenebilmiş değildir.
Kişileri ya da devletleri suçlayarak bir vere varamıyız. Netice itibarıyla bölgedeki kargaşa bizi de doğrudan doğruya etkilemeye adaydır. Komşularımızla problemleri sona erdirme iddiasındayken yeni problemler karşımıza çıkıyor. Bu badireyi en az zararla aşmak durumundayız.
Yaşanan hadiseler bir defa daha gösterdi ki Ortadoğu çok zor bir coğrafya. Problemleri aşmak için hemen her ülkenin katkısını, desteğini alabilecek ortak politikalar üretmek gerekir. “Pastadan daha fazla pay alayım” diye yola çıkıldığında eldeki ‘pay’ı da kaybetme ihtimali ortaya çıkıyor.
Her musibetten bir saadetin çıkma ihtimali olduğuna göre, dua edelim de bu musibetten de ülkemiz ve bütün İslam âlemi için saadetler çıksın. Bu musibetler, İslam ülkeleri olarak birbirimize muhtaç olduğunu da anlatmış oluyor. Bir araya gelerek problemlere ortak çareler bulabilirsek Ortadoğu da huzura kavuşur, uzun dönemde dünyaya da barış gelir. Aksi halde her çıkan problem yeni bir probleme hamile olur ve biz sadece bunlara isim ve ünvan bulmak durumunda kalırız.
İsmi ve ünvanı ne olursa olsun, Irak’ta yaşananlar ne Irak’a ne de Ortadoğu’ya barış getirecek hadiseler değil. Bölgedeki yangını başlatanlar, söndürmek için de harekete geçmeli...