Karşılıklı ihmal ve yanlışlar sebebiyle Avrupa Birliği’ne üyelik yolu bir türlü bitmedi ve hedefe ulaşılamadı.
Ülkemizden çok daha sonra bu yola giren bazı devletler AB üyesi olabildi ve bazı sıkıntıları aşmış oldu. Türkiye ise “bir ileri iki geri” şeklinde tarif ve tabir edilecek bir yol izledi.
İdarecilerimiz gelinen noktada Avrupa Birliği yetkililerini sorumlu tutuyor, ama bizdeki idareciler de tablodan belli ölçüde sorumlu. AB tarafı bizim için onlarca engel çıkarmış olabilir, ama bunun yanında bizim idarecilerimiz verdikleri sözleri yerine getirdi mi?
Eğer AB’ye üyelik için verilen sözler “millet menfaatine değildiyse” bu sözler vaktinde ve zamanında niçin verildi? Millet menfaatine ise, verilen sözlerden niçin vaz geçildi? Bu geri adımlar sebebiyle millet ve memleket neler kaybetti? Bunun hesabını yapan var mı?
AB ile Türkiye arasında ‘yeni bir sayfa’ açılmasından bahsediliyor. Millet ve memleket menfaatine olan her adımın atılmasında fayda vardır. Haberlere göre Mart ayında görüşülmesi beklenen ‘yaptırım’lar öncesi yeniden sıcak ilişkiler kurulmasına çalışılıyor.
Avrupa Birliği ile ülkemiz arasında ekonomik sıkıntılar da yaşanıyor, ama esas ihtilâf ‘hak, hukuk ve adalet’ konusundaki uygulamalardan çıkıyor. Diplomatlar, AB’nin insan hakları konusunda ‘somut adımlar’ beklediğini ifade ediyormuş. Bir AB diplomatı, “Türkiye’nin kararlılığının kalıcı mı yoksa geçici mi olduğunu görmek istiyoruz” açıklamasında bulunurken AB dış politika sorumlusu Josep Borrell, Reuters’e yaptığı açıklamada, AB-Türkiye ilişkilerinde gelinen noktayı ‘bir fırsat penceresi’ olarak gördüğünü ifade etmiş. (tr.euronews.com, 24 Ocak 2021)
Başka AB yöneticileri de ‘icraat beklediklerini’ beyan etmiş. Meselâ, AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, “Diyalog şart ama aynı zamanda sahada inandırıcı davranışlar bekliyoruz” derken; Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor ise, “Artık bu aşamada hemen gerekli olan şey siyasî eylem” ifadesini kullanmış.
Bu beyanları sebebiyle AB tarafına itiraz edenler olacaktır. Hatta, “Bize haksızlık ediyorlar. Dürüst davranmıyorlar. Başkalarından istemediklerini bizden istiyorlar” diyen idareciler geçmişte de olmuştu, şimdi de olabilir. Fakat hemen her yıl “AB’ye uyum paketleri” çıkaran bir siyasî irade bu sözlerle tutarlı olmuş olur mu? AB idarecileri ülkemize haksızlık ediyorsa niçin bu mesele ‘masada’ ve diplomatik yollarla izah edilmiyor? Niçin her yıl yeni paketler hazırlayarak ‘AB için gerekli adımları atıyor gibi’ yapılıyor?
Türkiye’yi idare edenlerin istikrarlı bir yol ve tutum izlememesi topluma da olumsuz olarak yansıyor. Bir dönem AB üyesi olmak isteyenler yüzde 80’lere çıkmış ve sonra aradaki tartışmalar sebebiyle yüzde 50’nin çok altına inmemiş miydi? Milletin yaşadığı bu ‘kararsızlık’ idarecilerin hal ve gidişinden kaynaklanmıyor mu?
Lütfen, samimî olarak karar verilsin ve millet menfaatine olan kararların da gereği yerine getirilsin. Türkiye’de yaşayan herkes daha iyi şartlarda hayat sürmeyi hak ediyor.