“Anlamak için görmek, görmek için de dikkatli bakmak gerekir. Güneşe bakarsanız, gölgeleri göremezsiniz.” Helen Keller
Geçtiğimiz haftalarda Türkiye Cumhuriyeti’nin “kuvvetler ayrılığı” prensibinin nasıl “kuvvetler birliği”ne dönüştüğünü gösteren bazı yazılar yazdık. Bu siyasi konulara detaylıca girmenin ve izah etmenin bir hukukçunun işi olmadığı kanaatindeyiz.
Bu tür yazılarda bizim amacımız olayları ve süreçleri siyaseten yorumlamak değil ülkemizdeki hukuksuzlukları, zulümleri ve mağduriyetleri bir hukukçunun gözünden görmenizi ve birinci ağızdan duymanızı sağlamaktır.
Elbette bu süreçlerde suç işlemiş olan ve cezalandırılmayı hak eden kişiler yok değildir. Bizler bunları savunmadığımız gibi ölçülülük ilkesi kapsamında kanun ve nizam esas alınarak gereken cezanın verilmesini destekledik ve desteklemekteyiz.
Ancak eşitlik de adalet demek değildir.
Temel hak ve hürriyetlerden herkesin aynı ölçüde faydalanmasına eşitlik denir. Devletin, vatandaşların temel haklarını koruması ve mahkemelerin tarafsız olması ise adalet olarak nitelendirilir. Bir vukuat veya kanuna aykırı eylem üzerine tek tek bireylerin bu eylemdeki rollerine bakmadan bir gruba mensup olanların hepsine aynı cezanın verilmesi belki bir tür eşitliktir, ancak asla adalet değildir.
Yeni Asya 15 Temmuz darbe girişiminin ardından yaşanan süreçte her ne şartta olursa olsun demokrasiyi savundu ve bu kalkışmanın asıl faillerinin yakalanması için de gereken tavrı ortaya koydu.
Bu süreçte kalkışmanın asıl faillerinin bir kısmı yurtdışına kaçarken kalkışmadan haberi dahi olmayan erlerin, özellikle Hava Harbiyeli askerî öğrencilerin ve kursiyerlerin, OHAL gölgesindeki mahkemelerde, tamamen varsayıma dayalı olarak, tıpkı rütbeliler gibi onlarca kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasının adaletle uzaktan yakından alakası bulunmamaktadır.
Askerlik çağına kadar bulunduğu ilden hiç çıkmamış, henüz askerliğinin beşinci gününde 15 Temmuz kalkışmasına habersiz dahil edilmiş ve ardından 15 kez müebbet hapis cezası verilerek altı yıldır cezaevinde tutulan erler var.
13 yaşında Türkiye derecesi ile askerî okula girip 8 yıl askeri eğitim alan, yemin törenine bir ay kala yaşanan hadise sonucu 4 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan Harbiyeliler var.
Doğruları korkusuzca yazan, fakat karşılığında cezaevine gönderilerek hain ilan edilen gazeteciler var.
Saymakla bitiremeyeceğimiz kadar çok sayıda avukat, öğretmen, polis ve daha niceleri bu süreçte mağdur olmuş durumdalar.
Unutulmamalıdır ki her zulüm ortamında; zalim, mazlum, zulme rıza gösteren ve zulme karşı çıkan vardır.
O halde doğru soruyu biz soralım:
Kalkışmanın asıl failleri dışardayken, darbeden habersiz askeri öğrencilere ve erlere müebbet verilmesi adalet midir? Rütbeli komutanlar ile erlere, askeri öğrencilere aynı cezanın verilmesi eşitlik midir?