"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Sessiz olun, gençler okuyor!

Furkan Demir
18 Temmuz 2011, Pazartesi
“Yaratan Rabbinin adıyla oku! Oku! Rabbin en büyük kerem sahibidir.” (Alâk Sûresi, 1 ve 3. âyet)

Duymayan kalmasın, biz sessizlik istiyoruz!
Bütün dünya ve dünyaya ait her şey sessiz olsun artık.
Ve dünyanıza ait dünyalıklar, âleminizden sukût etsin. Fani şişe parçaları elmasa, bakiye müteveccih fiillerimiz az bir dünya menfaatine değişilmesin.
Uhuvveti kıran kelimeler, gıybet kokan cümleler, fitne oluşturacak fiiller yok olsun.
Sessiz olsun dünya, sesini çıkaramaz olsun artık nefis!
Çünkü, Geyve’de okuyan nesl-i cedid misâli gençler sizlerden gelen duâlarla günlerdir böyle bir hayat sürme gayretindeler.
***
Şu an Geyve ormanlarında tefekkürî bir ortamın içerisinde bulunuyoruz.
Dünyaya “Sus!” diyen, nefsini “sessize” alan gençlerle birlikte günlerdir Nurları okuyoruz. Bu gençlerin ne dünyadan haberleri var, ne de haber değeri verilen dünyalık olaylardan.
Burada 25 ayrı il, 50’yi aşan farklı istidat bir arada. Tek bir hedef, tek bir gaye uğruna bir ipin üzerine yan yana dizilen birler misâli. Onların tek bir meşguliyeti var, o da Külliyat’ı bitirmek.
Asr-ı Saadet’teki sahabeler gibi kafasını kızgın çöllerden-–nefis, his, heva gibi—çıkartıp, Resulullah’ın sünnet-i seniyyesine koşmakla meşguller. “Nefs-i emmârenin zebunu, cin ve ins şeytanların hedefi olmaktansa, bu Kur’ânî ve hasbî sohbetten zevk almak” ve “lâyıkıyla yapamıyorlarsa da yolunda bulunmak istiyorlar.”
Onlar eski zamanın çilehanelerindeki nefis terbiyesinin, ahirzamandaki gönüllü mahkûmları. Tatillerini ‘atalet’ kavramından “kahraman kardeşler” olarak çıkartan gençler.
Onlar, günlük 10-12 saat okuyarak, okumayı dem ve damarlara işlettirme derdindeler. Okumaktan yorulurlarsa eğer, gözlerini kâinat kitabına çeviriyorlar. Ormanın içlerine doğru ilerledikten sonra saatlerce okuyup öyle dönüyorlar. Re’fet Ağabeyin “İnsan okudukça okuyor ve namütenâhî bir zevk-i manevî hissederek hiç elinden bırakmak istemiyor.” duygularına şahit oluyorlar ve kendilerini şahit gösteriyorlar.
Ahmet Zekai Abi gibi “billûrî sular akıtan ulu pınarın suyundan kana kana içmek için” acele ediyorlar. Zira koskoca bir Külliyat’ı bitirmek için yirmi beş günleri var. Hayırda acele ediyor ve birbirleriyle tatlı bir yarış içerisine giriyorlar. Ama bu yarışta “ene’lere” yer yok. Asım Abi gibi “Okumaya doymuyor, okudukça hasıl olan şevk ve lezzeti hesaba getiremiyorlar.” Zübeyir Ağabey gibi “kısaca Kur’ân talebesi” olma yolunda ilerliyorlar.
Evet, şimdi Geyve’ye gelenler; okudukça risâleleri, feyizâver nurları saçanları görecek, okudukça iştiyak getiren ve usanç nedir bilmeyen gençleri bulacak. Bu büyük dâvânın altına omuzlarını koyanların ileriye dönük hizmet düşüncelerini dinleyecek.
İlk okuyanlar ve okumasını kat be kat arttıranlar... Sorsanız “Okuduğunuz yerlerden en çok neresi etkiledi sizi?” diye, Nurların çeşit çeşit yerlerini ilk defa duyar gibi olacaksınız.
Onlar, Üstadın yıllar önce söylediği “Var olunuz, bahtiyar olunuz” hitabına, Geyve ormanlarından, Hafız Ali misâli “Var ol ey sevgili Üstadımız!” diye karşılık veriyorlar. Bütün bu sesleri duymanız için gelmeniz, yerinde görmeniz gerekiyor. Geldiğiniz de ise sessiz bir şekilde okumanız gerekir. Zira burada günün gece gündüz her saatinde muhakkak okuyanları bulabilirsiniz. Burada bizden başka okuyanları da hissedersiniz. Sizinle beraber nura gönül vermiş şehitlerin de okuduğunu hissedebilirsiniz. Niye olmasın? Nurlarını okuyanları yalnız bırakmayan Üstadı da başlarında görebilirsiniz. Salâtü selâmı dillerinden eksik etmeyen “özlediği kardeşlerini” görmek isteyen Resûlullah’ı (asm) da bulabilirsiniz.
Yıllar önce “Saidler, Hamzalar, Ömerler…” diyerek seslenen Üstadlarına, lisân-ı halleriyle “Sadakte Üstadım!” diye cevap veren gençleri görürsünüz. Geyve’den eve dönerken “Bu kardeşimizi yirmi mektub yerinde, size canlı bir mektub olarak gönderdik.” diyen Üstadımız gibi canlı mektub nevinden evlerine dönecek kardeşlerle tanışacaksınız.
***
Burası “Men Rabbüke?” (Rabbin kim?) sorusuna verilecek cevabın antreman alanı.
Nurlardan bu kadar okunur da ikram-ı İlâhî nev’inden olan tevafuklar olmaz mı hiç?
Bazılarından kısaca bahsedelim. Meselâ bir kardeşimiz güneşi tefekkür ettikten sonra indirir kitaba gözlerini. Ve kaldığı yerde “Güneşler kuvvetinde 12. Lem’a” yazılıdır. Başka bir kardeşimiz “Ağabey, kişi sevdiği ile beraberdir inşâallah” derken ağabeyine, aynı platformda bulunan diğer bir kardeş okumasını dıştan yapar ve okuduğu satır “Kişi sevdiği ile beraberdir” hadisinin olduğu kısımdır.
Güneşten bunalınca bir kardeş, Nurlardan rüzgâr ile ilgili bir bahis açar ve okur. Okuması ile birlikte muazzam bir rüzgâr eser ve serinletir kardeşleri. Bir akşam sebzelerimiz bitti derken, gecenin yarısında bir iki ağabey haberimiz olmaksızın gelirler ve lâzım olan sebzeleri bırakıp giderler. Bu ve buna benzer tevafukları görmeniz mümkün burada.
Evet, programımız bütün hızıyla devam ediyor. İlâhiler ve hatimlerle geçirdiğimiz kandil programı, kâinat kitabıyla Nurları okumak, neşeli tesbihatlar ve derslerimiz, akşam sohbetlerimiz, aşçımız Muammer Ağabeyin yaptığı leziz yemeklerin yanı sıra namazlardan sonra söylediği:
“Başınızı koydunuz mübarek yola,
Talebe oldunuz Risâle-i Nur’a,
Ben de aşık oldum bu kutlu dâvâya,
Sizi seviyorum hep seveceğim“
gibi kısa şiirler programımıza şevk katıyor. Zaten programın özü ihlâs ve şevkten oluşuyor.
Ziyaretimize gelenler şevk alıyor, şevk veriyorlar. Meselâ; ziyaretimize gelen Arif Ağabey “Nasıl camiler, Kâbe’nin şubesi oluyor. Geyve’yi de Barla’nın şubesi yapmışsınız” demişti.
Evet, şüphesiz burası Barla’nın bir şubesi. Fakat şükür ki birçok şube var şimdi dünyada. Şu an sayısını bilemediğimiz kadar yerde programlar devam ediyor. Ankara üniversiteli Nur Talebeleri Çaycuma’da Külliyatlarını bitirmek için gayret ederken, hanımlar liselilerle birlikte Külliyatlarını bitirme aşamasına gelmiş bulunuyorlar.
Diyeceksiniz, bu tür programları biz de yapmalıyız, “fakat manilerin haddü payanı yok.”
O zaman Hulusi Ağabey gibi olup, “Dünyayı sırtıma yükleseler, her tarafı ateşle sarsalar, bu ulvî düşünceme mani olmuyor.” demeniz gerekecek. Ve Zübeyir Ağabeyin “Bu dâvâ her kişinin değil, er kişinindir” sözlerini hatırlayacaksınız.
Velhâsıl, gençlerin size selâmı var. Onlar ellerini açıp her vakit sürekli duâ ediyorlar. Sizden de ‘duâ musluklarınızı’ açmanızı talep ediyorlar. Şimdi okuma, şimdi sessiz olma vakti. Kâinatta cevelân eden musikîyi sessizce dinleme zamanı.

Okunma Sayısı: 1188
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı