Tebliğ ve irşad vazifesi bir peygamber mesleği olarak dinimizin en önemli vazifelerinden birisidir.
Peygamber Efendimizin (asm) Uhud Harbi’nde amcası Hazret-i Hamza’nın ciğerini hırsla dişleyen Hind bint-i Utbe’yi îmânı mukabilinde Mekke Fethi’nde affetmesi, yine amcası Hz. Hamza’yı şehid eden Hz. Vahşi’yi ve kızı Hz. Zeyneb’i deveden düşürerek yaralanmasına ve karnındaki bebeğini kaybetmesine sebep olanları affetmesi ve bazı kimselere defalarca tebliğde bulunması bizlere rivayetlerle ulaşan bilgilerdir.
Bu riyavetlerden anlaşılıyor ki tebliğ ve irşad vazifesi insanların dinine, ırkına, milliyetine, yaşayışına, geçmişine vs. bakılmaksızın yapılması gereken bir vazife. Bu hususla alâkalı Peygamber Efendimizin (asm) hayatından pek çok örnek bulmak mümkündür.
Risale-i Nurlar ise asrımızda tebliğ ve irşad vazifesini en güzel şekilde yapmaya devam ediyor. Bu vazifeyi asrın idrakine ve ihtiyaçlarına uygun olarak Kur’ân’dan süzülen hakikatlerle gerçekleştiriyor.
Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî’nin, “Eğer Risale-i Nur’u tenkid fikriyle tetkik eden adliye memurları, imanlarını onunla kuvvetlendirip veya kurtarsalar, sonra beni i’dam ile mahkûm etseler; şahit olunuz, ben hakkımı onlara helâl ediyorum. Çünkü biz hizmetkârız. Risale-i Nur’un vazifesi, imanı kuvvetlendirip kurtarmaktır. Dost ve düşmanı tefrik etmeyerek, hizmet-i imaniyeyi hiçbir tarafgirlik girmeyerek yapmaya mükellefiz.” (Şuâlar) ifadesiyle ve Risale-i Nurların hapishanelerde nice suçlu ve canileri irşad ettiğinin hatıralarıyla da anlıyoruz ki Risale-i Nur’un metodu Peygamber Efendimiz (asm) metodu.
İnşaallah bu metodun takipçileri olarak bizler de kimden gelirse gelsin Medrese-i Yusufiyelerden bizlere gelen başta Külliyat ve dinî yayınlarımız taleplerini karşılamaya çalışıyoruz. Gayemiz Risale-i Nurlar’daki hakikatlerin neşri ve inkişafı. Bu hususta netice Allah’a aittir.
Not: Cezaevin gelen bir mektuptan faydalanılmıştır.