Risale-i Nur eserlerini okuyup etkilenen, 19. yüzyıldan günümüze çok sayıda insan vardır. Onları yazmaya kalksak kaç sayfa tutar bilemiyorum.
Zülfü Livaneli: Said Nursî çok zeki bir kişi
Cemil Meriç, Prof. Şerif Mardin, Prof. Ayhan Songar, Ömer Nasuhi Bilmen ilk aklımıza gelen örneklerden.
Ömer Zülfü Livaneli’nin de bir dönem Risale-i Nurlar’ı okuyup etkilendiğini, çeşitli zamanlarda okumuştum ve etkilenmiştim. Yakın bir zamanda konu tekrar gündeme gelince, hatıralarını yazdığı ”Sevdalı Hayatım” adlı kitabını aldım, okuyorum. Yaşadığı hatıraları kitaplaştırmış. Sizin de ilginizi çekecek bir bölümü var; Bediüzzaman Hazretleri ve Risale-i Nurlar’ın kendi dünyasına etkilerini anlatıyor bu bölümde...
Gençlik yıllarında tanıdığı birkaç gencin kendisine Risale-i Nur Külliyatı’ndan eserler ve Asa-yı Musa’yı hediye ettiklerini anlatan Zülfü Livaneli’nin Bediüzzaman Said Nursî ve Risale-i Nurlar ile alâkalı yazdıkları:
“Birçok kelimeyi anlamakta güçlük çekmeme rağmen yeni bir fikir ediniyordum. Kitaplar ilginç ve ateşli bir üslûpla yazılmıştı, yazarın bambaşka bir Türkçe anlayışı vardı. Doğrusu kitaplarda bir edebiyat tadı bulmuştum. Öylesine hırslı, kuvvetli bir üslûptu ki, ister istemez etkileniyordunuz. İlkokul yıllarında dedemin sıkı dini eğitiminden geçmiş olduğum için terminoloji bana yabancı değildi.
“İlk okuduğum bölüm kader kavramı ile ilgiliydi. Eğer insanın kaderi alnına yazılmışsa, uğraşmasına ne gerek var sorusu soruluyordu. O zaman insanoğlunun işlediği günahın da, sevabın da Allah’a ait değil miydi? Bu soru beni müthiş ilgilendirmişti. Çün hem varoluşçuluk felsefesinin temel sorusuydu, hem de Balzac aynı soruyu öğretmenine sormuştu.
“Said-i Nursî adlı yazarın yorumu ve cevabı ilginçti: Ay tutulmasını örnek gösteriyordu, insanlar Ay’ın hangi tarih ve saatte tutulacağını bilirdi, ama bilgi, insanların Ay tutulmasına neden olduğu anlamına gelmezdi. Ay, kendi kuralları ve tâbi olduğu disiplin gereğince tutulurdu, biz sadece bunu önceden bilirdik. Kader de aynı biçimdeydi. İnsanın kaderi davranışına bağlıydı. Ne var ki bu Tanrı katında önceden bilinirdi. Alın yazısı denilen şey buydu.
“Bu bölümü okuduktan sonra kavaklıktaki ince esintide gözlerimi kapatıp düşündüm. Bu kitapları yazan ne kadar zeki bir kişiydi. Sanki Balzac’la, Kierkegaard’la, Camus’yle polemiğe giriyor, aynı konuları irdeliyordu; doğrusu çok da mantıklı bir cevap veriyordu. O gece sabaha kadar bana verilen bütün Said Nursî kitaplarını okudum. İrade-i Külliye ve irade-i cüziye bölümü benim cevap aradığım birçok soruyu aydınlatıyordu. Ertesi gün gençlerle gene buluştuk. Kitapları çok beğendimi söyledim. Sevindiler, bana yeni kitaplar verdiler. Onları okudum. O yaz Said-i Nursî’nin kitapları ve düşünceleri epeyce ilgilendirdi beni...”