Bizi birbirimize bağlayan dini bağların zedelenmemesi için yakın dost ve akrabalarla anlaşmazlıklara sebep olacak medar-ı niza, münakaşalara kapı aralayacak konulara önce kendim girmiyorum. Girenleri de uygun bir dil ile uyararak, gündemi değiştirmeye çalışıyorum.
Gelin görün ki çoğu zaman bu iyi niyetlerim netice vermiyor, mabeynimizdeki dostlukların,muhabbetlerin zedelenmemesi için bir niyetin bir gayretin içinde olsam da çoğu zaman muhataplarımdan aynı itinayı, aynı hassasiyeti göremiyorum. Bu gibi can sıkıcı münakaşalar istemeyerek de olsa aramızdaki uhuvvetlerin, dostlukların akrabalık bağlarının rencide edilmesine sebebiyet veriyor.
Ama bu defaki muhatabım Nurlar’a aşina olduğunu zannettiğim çoktan beridir bir araya gelip görüşüp sohbet edemediğim bir eski dost olunca, inşallah ikimiz de birbiribirimizi kırmadan, herhangi bir münakaşaya kapı aralamadan, karşılıklı fikir teatilerinde bulunarak, sohbetimize devam ederiz zan ve temennisiyle bir araya geldik.
İyi niyet ve iyi temennilerin bazen yerini bulmadığını boşa çıktığını muhatabımın selâm, halhatır faslından hemen sonra; “yahu abi Yeni Asya neden bu dindar iktidarı desteklemiyor; habire tenkit ediyor?..” sualiyle karşılaşınca anladım ki bu iş beklediğim gibi tatlı bir sohbet ve muhabetten öteye yine hoş olmayan kırıcı münakaşalara, çekişmelere dökülecek.
Ben yine her zaman olduğu gibi muhtemel münakaşaların önünü kesmek için boş ver bu konuları başka şeyleri konuşalım dediğim halde dostum ısrarla; “abi gerçekten merak ediyorum... Böyle dindar bir parti desteklenmez mi?” deyince, ben de artık gayr-i ihtiyari ; bak kardeşim senin bu çeşit suallerin belki sıradan ehl-i dinin çözemedikleri sualleri olabilir. Ama sizin gibi Üstad Bediüzzaman’ın konu ile ilgili önümüze koyduğu ölçü ve düsturlarından haberdar olduğunuzu bildiğimiz insanların çözemeyecekleri sualler olamaz. Üstadın içtimaî ve siyasî konularla ilgili serdettiği ölçü ve prensiplerinden bihaber olmalı ki; “ne imiş Üstadın konu ile ilgili fikir ve düşünceleri?..”
Bak kardeşim bir din adamını seçmiş olsaydık, elbette dediğin gibi dini bilgisi en çok olan, en müttaki, en dindar adama reyimizi verir, destekte bulunurduk değil mi? Ama biz şimdi din adamı değil; ülkemizi idare en iyi şekilde idare edecek, bu konuda maharetli, ihtisas sahibi olan kişileri seçiyoruz. İşte kısaca Bediüzzaman diyor ki idarecileri seçerken kişide maharetle beraber salâhat da varsa elbette tercihiniz bu olmalı. Ama yine Üstadın tesbitiyle bu zamanda “hakikî dindar siyasetçi olamaz; siyasetçi de tam dindar olamaz” teşhislerinden hareketle, hem tam dindar hem de liyakatli idareciyi bulmak adeta mümkün değildir. Öncelikli tercihiniz salâhat sahibi olanlar değil, maharet sahibi olanlar olmalı diyor ve hayatı boyunca da tercihini dine hizmet edeceğiz diye yola çıkan partilerden yana değil; açıkça ve net bir şekilde hep demokrat siyasî kadrolardan yana kullanıyor. Talebelerine de bu şekilde ikaz ve tavsiyelerde bulunuyor. Muhatap dostum ilzam olsa da söylediklerimden tam ikna olmamış olmalı ki; “valla bilemiyorum” diyerek eski bildiklerini tekrarlamaya başladı.
Ben de, bak kardeşim on sekiz senedir tam dindar olarak bildiğiniz ve dine hizmet gayesiyle tek başına iktidar olan bu hükümet döneminde sırf muhafazakâr olarak bildiğimiz kesimde artarak devam etmekte olan ahlâkî çöküntüler, alkol ve uyuşturucu bağımlılıkları, suç oranlarının zirvelere çıkması, boşanmalarla sonuçlanan aile kavgaları.. Yaşanmakta olan bu korkunç gidişat neyin işareti? Bu iktidar döneminde meydana gelen bu acı tablo size bir mesaj vermiyor mu? Halen ferec ve fütuhatı, toplumun dindarlaşmasını ellerinde siyaset topuzun tutanlardan ne zamana kadar bekleyeceksiniz?
Risale- i Nur’a yabancı olmadığını zannettiğim dostum; “abi herşeyi devletten, hükümetten beklemeyelim...” deyince ben de biz devlet ve hükümet gölge etmesin yeter diyoruz. Asıl herşeyi siyasî iktidardan bekleyen sizsiniz diyerek son noktayı koymuş oldum.