Keyfi, kanunsuz yasaklamalara, acımasız baskı, tazyik ve işkencelere ilâve olarak saymakla biteremeyeceğimiz engellere ve imkânsızlıklara rağmen Üstad Bediüzzaman bir avuç talebesiyle omuz omuza vererek iman Kur’ân hizmetinde adeta destanlar yazdılar.
Tehditlere, şantajlara aldırmadan, sürgünleri, zindanları göze alarak, tek kelime ile hayatlarını ortaya koyarak Nur hizmetlerini hakkıyla ifa etmenin bahtiyarlığını yaşadılar.
Şimdiki gibi dayalı döşeli ve içinde her ihtiyaca cevap verecek eşyaları olan konforlu dersaneler yoktu. Üstadı yeryüzünde kendisine ait başını sokacağı bir evi, iaşesini temin edecek bir mülkü, bir serveti de yoktu. Talebeleri de öyle idi. Kimi çiftçi, kimi işçi, kimi marangoz hepsi de fakirül hal köylü garibanlardı. Çoğu zaman Üstad yorganını, elbisesini, çamaşırını satar, tuttuğu evin kirasını verir veya zaruri bazı ihtiyaçlarını karşılardı.
İşte Üstad ve fedakâr talebeleri bütün bu imkânsızlıklara ve zor şartlara rağmen gece gündüz demeden, yaz kış demeden, kar fırtına demeden hizmete koyuldular. Barla’daki iki odalı bir köy evinde Nur’un hakikatlarını bütün dünyaya duyurdular.
Nurlar’ı te’lif ve tashihleri için bahar ve yaz aylarında yaylaları, bahçeleri, dere kenarlarını mekân eylediler. Polis karakollarında, mahkeme koridorlarında, kışın dondurucu hapishanelerinde, zindanlarında dahi boş durmadılar Nurlar’ın neşri için çabalayarak bu kudsî emaneti günümüze taşıdılar.
Şimdi o aklın alamayacağı imkânsızlıklara, manilere ve yasaklara rağmen Üstadın o bir avuç talebesiyle beraber her türlü tehlikeleri, meşakkatleri, çileleri, işkenceleri göze alarak, ağır bedeller ödeyerek günümüze taşıyarak bize emanet ettikleri bu kudsî dâvânın neresindeyiz acaba?
Omuzumuza bir ihsan-ı İlâhî olarak tevdi edilen bu paha biçilmez emaneti zayi etmeden, muhtaç olan gönüllere ulaştırmak ve bizden sonraki nesillere devretmek için lâzım gelen gayreti, himmeti, çabayı gösterebiliyor muyuz?
Bu yolda hangi feragatlerde, ne gibi fedakârlıklarda bulunuyoruz? Hangi zahmetleri ne gibi zorlukları meşakkatleri göze alabiliyoruz?
Nurlar’ın okunması ve neşri için eskisi gibi yasaklar yok, polis baskınları yok, mahkemeler yok, hapishaneler zindanlar yok artık...
Dayalı döşeli hizmet mekânlarımız, konforlu evlerimiz, altımızda özel arabalarımız, yediğimiz içtiklerimizle, marka giyim kuşamımızla her ihtiyacımızı karşılayabiliyoruz.
Sahi yoksa Nurlar’a hizmet noktasında bu cezbedici imkânlar mı bizi atalete, rehavete sevk etti?