Fransız yazar Denis Diderot’un (Didero) paraya sıkıştığı günlerdir. Bunu duyan Rus Çariçesi Katerina, ünlü düşünürün kütüphanesini satın alır ve yine ona hediye eder.
Bununla da kalmayan Çariçe, Didero’yu kütüphanecisi olarak işe alır ve yirmi beş yıllık maaşını peşin öder.
Didero’nun “parayı bulduğu” günlerde dostlarından biri ona pahalı kırmızı bir sabahlık hediye eder. Şaşaalı kırmızı sabahlığıyla çalışma masasına oturan Didero, oturduğu eskimiş sandalyenin, görkemli kırmızı sabahlığına yakışmadığını görür ve gider kendisine bir deri koltuk satın alır.
Didero bir süre sonra fark eder ki bu kere de babadan kalma çalışma masası, satın aldığı deri koltuğa uygun değildir. Gider afili bir masa satın alır. Didero bir kısır döngüye girmiştir. Fransız düşünür; halılar masaya, perdeler halıya yakışmıyor diye diye eline geçen tüm parayı nesnelere harcar.
Parası bitince aklı başına gelen Didero, “Eski sabahlığım için pişmanlık” isimli bir deneme kaleme alır ve şöyle der: “Eski sabahlığımın efendisi idim, yeni sabahlığımın kölesi oldum.”
Didero geç de olsa tasarrufun önemini anlamış. Biz şimdi “tasarruf mühim, kabul, fakat ropdöşambır’dan da tasarruf olmaz” diyenlerden söz edelim.
Türkiye son yirmi yılında, Didero’nun hayatındakine benzer bir değişim yaşadı. İki binli yıllara girilmiş, ülke derin bir ekonomik krizin içerisindeydi. Derken dostları Erdoğan’a görkemli bir sabahlık hediye ettiler ve Erdoğan Anayasa’yı bile tek başına değiştirebilecek bir güçle iktidar oldu.
Türkiye’nin paraya sıkışıklığı da birden çözülüverdi. Köklü kamu kurumlarının ve devlet geleneğinin görkemli sabahlığına yakışmadığını düşünen Erdoğan, sırasıyla gözünü bu kurumlara dikti.
YÖK, TBMM, YSK, Ordu, Yargı, Merkez Bankası, BDDK, Sayıştay, Diyanet ve onlarcası derken, Erdoğan ülkeyi adeta yeniden dizayn etti.
Anayasa Mahkemesi, odada kalan son antika eşyalardan biriydi ki Erdoğan bugünlerde AYM yerine de yeni mobilya bakmaya başladı. Devlet Bahçeli’nin de yardımıyla Erdoğan’ın AYM’nin bir bacağını kesmesi ve gıcırdatmayı başlatması bu sebeple.
Evet, bir ülkede demokrasi ve hukuk işlemez, devletin köklü gelenekleri tek bir adamın ihtirasıyla sokağa bırakılır ve yerine yeni görünümlü uydurukları konursa, “Pişmanlık denemesi”ni yazmak da bizlere düşüyor.
Bazıları ismine takılıp hazetmese de demokrasi ve hukuk öyle bir nimet ki, idarecileri güç zehirlenmesinden korumak suretiyle hakkı, haklıyı, ülkeyi ve kasasındakileri koruyor.
Didero’nun sahip olduğu kütüphane satın alınıp Didero kendi kütüphanesine emanetçi yapılmıştı. Onun eline geçen üç beş kuruş para da—ona hediye edilen sabahlıkla başlayan güç zehirlenmesi vesilesiyle—tekrar elinden alınmıştı.
Bu düzenbazların birilerine daha sabahlık giydirmesine engel olmalıyız.
Tek adam rejimine ve güç zehirlenmesine hukuk ve demokrasi eliyle son vermek, arka plandaki marangozların elindeki çekici düşürmek gerek.
Aksi halde Didero gibi başımızı taşlara vuracağız ve “eski Türkiye’nin efendisiydik, yeni Türkiye’ni kölesi olduk” diyeceğiz. Ama iş işten geçmiş olacak.