Arkadaşlar, iman hem nurdur, hem kuvvettir. Gerçekten imanı elde eden kişi, kâinata meydan okuyabilir.
Çünkü imanın kuvvetine göre, gelişen olayların üstesinden gelebilir.
Düşünün iman gözlüğü ile bu dünyaya bakacak olduktan sonra, kâinatın bütün incelik ve sırları açığa çıkar.
Bir Mü’min için dünyanın sıkıntıları iman olduktan sonra hafif kalır, ne tür olay başına gelirse gelsin sıkıntı vermez, veremez.
Eğer küfür ve inkârda inat etse dünyanın her olayı onu korkutur ve ürkütür.
İşte imanın insana verdiği emniyet ve sükûnet ne denli büyük bir hazine ve ne tükenmek bilmez bir kuvvet olduğu anlaşılır. Dünya bomba olup patlasa imanı tahkiki olan bir Mü’mine korku ve endişe vermez. Ama kâfir en küçük bir musîbet karşısında titrer ve korkar her şeyden endişe duyar ve hayatı daha Cehenneme gitmeden Cehenneme döner.
Bu yüzden “İman insanı insan eder. Hatta insanı sultan eder.”
Öyleyse bu dünyada gerçek görevimiz; iman ve duâdır.
Küfür ise, insanı gayet aciz bir canavar hayvan derecesine düşürür.
Düşünelim;
Hayvan ve insanın dünyaya gönderilmelerindeki farklar ne olabilir.
İnsan, iman ile insan olduğunu fark eder, hayvanlarla olan farkını anlar.
Hayvan ise, dünyaya geldiği vakit, adeta başka bir âlemde birçok şeyi öğrenmiş gibi yetenekleriyle mükemmel olarak gönderilmiş gibi, daha doğar doğmaz işini gücünü yapmaya başlar. Yani yetenekleri için özel bir eğitim almasına ihtiyaç kalmaz.
İnsan ise, yirmi senede kazandığı tecrübesini ve alışkanlıklarını, yirmi günde bir arının veya bir serçe kuşunun edindiği tecrübeyi ancak kazanır.
Ancak bizi hayvanlardan ayıran özellik ise bellidir:
İbadetimiz ve duâlarımız.
Ne kadar Allah’a ibadet edip duâ edersek, o derece Allah katında yükseliriz.
Hem bu dünyada, hem diğer dünyamızda “sultan” olarak yaşarız.