Diyanet İşleri Başkanının Cuma hutbesiyle gündeme gelen konu için scope yayınımızdaki değerlendirmemizin devamı:
Ankara Barosu ve onlara destek veren bir kısım açıklamaların savcılıkta soruşturma konusu olması da diğer bir tuhaflık. Bu konuları daha olgun bir şekilde tartışabilme seviyesine hâlâ erişemediğimizi gösteriyor. İlginç bir durum: Hem Diyanet İşleri Başkanına yüklenenler, hem de bu yüklenenlere iktidar cenahından karşı çıkanlar aynı söylemi kullanıyorlar. ‘Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek’le suçluyorlar birbirlerini. Bu kalıp zaten bu tarz tartışmalarda sıkça kullanılan ve hukukî geçerliliği çok tartışmalı bir argüman. 28 Şubat’ta biz ‘Deprem İlahî ikazdır’ dediğimiz zaman yine bu ithamla karşı karşıya kalmıştık. Kutlular Ağabeyin hapis yatma sebebi o ithamdır. Artık bunu daha farklı bir tartışma üslûbuyla götürmek lâzım.
Burada rahmetli Cumhurbaşkanı Demirel’in bir sözünü hatırlıyorum. Diyordu ki: Dinî konularda tartışmak bilgi ister. Bilgisi olmayan bu konulara hiç girmesin. Dolayısıyla böyle bir hassasiyeti gözetmeden, yeterli bir bilgi altyapısına sahip olmadan tartışmaya girmek böyle lüzumsuz gerilimlere sebebiyet veriyor. Buna meydan vermemek lâzım.
Eşcinsellik konusu Batıdaki hürriyet anlayışının sakatlığı sebebiyle çok farklı noktalara götürülüyor. Demokratik bir hak gibi gösterilmeye çalışılıyor. Bu istikamette yasal düzenlemeler yapılıyor. Eşcinsel evlilikler yasallaştırılıyor ve eşcinsel evlilikle bir araya gelenlerin evlât edinmesine imkân veriliyor vs. Bunlar çok yanlış. Ahlâkî değerleri hiçe sayan bir özgürlük anlayışını kabul edemeyiz. Üstadın ahlâkî değerleri önceleyen, o çerçevede ve o sınırlar içinde bir hürriyet tanımı yaptığını görüyoruz. Doğru olan da, fıtrî olan da, insana yakışan da budur. Öbür türlüsü insanı insanî değerlerden uzaklaştırır.
Batının bu noktada İslamın yorumlarına ihtiyacı var. Böyle bir sapmanın yaygınlaşmasına Hıristiyanlar da tepki gösteriyorlar. Göstermeleri de lâzım. Çünkü hem semavî dinler bu sapmalara izin vermiyor, hem de insan fıtratı ve aile değerleri bunu kabul etmiyor. Buna bütün insanlığın, semavî dinlerden gelen İlahî ölçüre ve insanî değerlere bağlı olmanın gerektirdiği bir hassasiyetle karşı çıkması lâzım. (Sonu yarın.)