Tek adam rejimiyle tam bir hukuksuzluk girdabına sürüklenen Türkiye’de bu durumun yol açtığı sorunlar her geçen gün ve her konuda daha da kronik hale geliyor.
Ayşe Özdoğan gibi 4. evre kanser hastası bir annenin, onca insanî ve vicdanî çağrıya kulak tıkanarak zindana konulup, gayri sıhhî hapishane revirinde ve her gün cezaevi-hastane seferlerinde süründürülmesi, bu hukuk tanımaz zihniyetteki vicdan çürümüşlüğünü ayyuka çıkarırken, benzer durumdaki ağır hasta mahpusların perişaniyetini de gündeme taşıdı.
Bunlar olup biterken, Adalet Bakanının milletin gözünün içine baka baka, “Hasta tutuklu ve hükümlülerin sağlık şartlarının iyileştirilmesi devletin görevi, mahpusların da temel hakkıdır” nutukları atması ise, hiç de eğlenceli olmayan bir “ironi” örneği oluşturdu.
Öte yandan, yılan hikâyesine çevrilen Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala dosyalarında iktidarın inatçı direnişi, hem içerideki gerilimi tırmandırmaya, hem de dış ilişkilerde yeni krizleri tetiklemeye devam ediyor.
AİHM’in verdiği “hak ihlali ve tahliye” kararlarına rağmen bu isimleri içeride tutma inat ve ısrarı, zaten çoktandır fiilen kopmuş durumda olan AB ile ilişkilerde Türkiye’yi birlikle “adaylık müzakereleri yürüten bir ülke” olmanın çok uzağına savurup, siyasî, diplomatik ve ekonomik yaptırımlara muhatap olmanın eşiğine gelen bir ülke konumuna getiriyor.
“Biz AİHM’in Öcalan için verdiği kararı uygulamıştık” diyen YİK Üyesi Cemil Çiçek’in yaptığı hatırlatma ve uyarıya rağmen iktidar Demirtaş için kendi bildiğini okumaya devam ediyor.
Kavala için 10 ülkenin (Almanya, ABD, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İsveç, Kanada, Norveç ve Yeni Zelanda) ortaklaşa yaptığı “Serbest bırakılsın” çağrısı üzerine iktidarın tehevvürle verdiği “Bizde yargı bağımsızdır, saygılı olun” tepkisi ise kargalarla birlikte herkesi acı acı güldüren yeni bir örnek olarak hafıza ve kayıtlardaki yerini alıyor.
Dem vurulan “yargı bağımsızlığı”nın Deniz Yücel ve Rahip Brunson olaylarında nasıl işleyip nasıl bir sonuca bağlandığı ortadayken!
Tek adam rejimiyle birlikte iyice alışkanlık haline getirilen hukuksuzluk inadı, sorumlularını dünya kamuoyunda da rezil ediyor.
Türkiye, gittikçe ağırlaşan bu utanç yükünden âcil seçimle en kısa zamanda kurtulmalı.