Bilhassa tek adam rejimine geçildikten sonra yapılan seçimlerde il-ilçe seçim kurullarının ve YSK’nın da rejimin müdahalelerine açık hale getirildiği noktasında yaygın bir endişe vardı.
Özellikle AKP-MHP ikilisinin seçim kanununda yaptığı son değişikliklerle il ve ilçe seçim kurullarının yapısında öngörülen düzenlemeler bu endişeyi daha da güçlendirdi. Ve bu kaygının yersiz olmadığını düşündüren çok sayıda örneğe de şahit olundu.
En yeni ve güncel örneği, Van’daki belediye başkanlığı seçiminde yüzde 55’i aşan bir oyla sandıktan birinci çıkan DEM Parti adayının aldığı sonucun İl Seçim Kurulu tarafından geçersiz sayılıp, mazbatanın, onun yarısından da az bir oyla seçimi ikinci sırada bitiren AKP’li adaya verilmesi.
Daha önce de çok sayıda benzeri yaşanan ve seçimi anlamsız kılıp millî irade gasbından başka bir izahı olmayan bu tasarrufta, Adalet Bakanlığının dahli etkili oldu. DEM Parti adayı hakkında “memnu hakları iade” kararı veren Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi, Bakanlığın yaptığı son dakika itirazı üzerine evvelki kararını “düzeltti” (!), ama ilk kararı sebebiyle HSK incelemesine hedef olmaktan kurtulamadı...
Van İl Seçim Kurulu da mahkemenin son kararına istinaden, seçimin galibine mazbata vermedi.
Böylece yıllardır aynı şekilde yaşanagelen skandallar zincirine bir yenisi daha eklenmiş oldu. YSK’nın her türlü incelemeyi yapıp adaylığına bir engel görmediği, bunun sonucunda seçime giren ve kazanan, ama sonra bir bahane uydurulup ya mazbatası verilmeyen veya görevden alınarak tutuklanıp cezaevine konulan isimlerin sayısı saymakla bitmezken, tek adam rejiminin iyice kalıcı hale getirdiği kayyım düzeni Van’da da aynı şeye tevessül etti.
Ama bu defa hem yerel seçimlerin tek adam rejimi ve iktidar aleyhine sonuçlanması, hem de muhalefetin ve kamuoyunun hukuksuz ve antidemokratik Van emrivakisine gösterdiği güçlü tepki, bu operasyonun tamamlanmasına izin vermedi. DEM Parti’nin YSK’ya yaptığı itiraz kabul edildi ve yanlıştan dönüldü.
Gerçi başka birçok yerde de sonuçlara iktidarın yaptığı itirazların çoğu il-ilçe seçim kurulları tarafından kabul edilirken, muhalefetin itirazlarının reddedildiği yönünde şikayetler var ve bu durum, başta ifade ettiğimiz endişenin halen de önemli ölçüde vârit ve geçerli olduğunu gösteriyor.
Ancak Van örneği, en azından YSK’nın bir yüksek mahkeme olarak bağımsız karar alma vasfını herşeye rağmen korumakta olduğunun işareti gibi görünüyor.
Tabiî bunda 31 Mart’ta sandıktan çıkan ve siyasî dengelerin tamamen değiştiğini gösteren seçim sonuçlarının etkisi de her halü kârda gözardı edilmemeli.