Anayasa Mahkemesinin 15-20 Temmuz sürecinde, kendi içtihatlarıyla çelişerek denetim dışı bıraktığı OHAL KHK’larıyla yapılan hukuk cinayetleri, OHAL’in şeklen kalkmasının üzerinden dört yılı aşkın bir zaman geçmesine rağmen hâlâ devam ediyor.
Son örneği, 375 sayılı KHK’nın, süresi Temmuz sonunda dolan geçici 35. maddesine dayandırılarak gerçekleştirilen son ihraçlar.
Adeta yangından mal kaçırırcasına...
Daha önceki 130 bin küsur ihraçta olduğu gibi, yine sorgusuz sualsiz, muhataplarına neyle suçlandıklarını öğrenme ve kendilerini savunma hakkı ve imkânı tanımadan...
Yine hukukîlikten uzak, tamamen siyasî ve keyfî kriterlerle. Ve yine “kurum kanaati” gibi hiçbir hukuk devletinde benzerine rastlanmayan uyduruk ve absürd gerekçelerle...
Ve insanların maaş, emeklilik, sağlık, pasaport gibi en temel hakları gasp edilerek...
Böylece 1987’de Meclisteki konuşmasında “Temel hakları ve özlük haklarını ilgilendiren konularda KHK olmaz, olursa işin içinden çıkılmaz” diyen rahmetli Demirel’in dikkat çektiği ve uyardığı kaos daha da derinleşti.
Meydana getirilen hukuk enkazı daha da büyüdü; mensupları milyonlara ulaşan mağdur aileler kitlesine yenileri eklenmiş oldu.
Son ihraçların, tek adam rejimindeki giderayak telâş ve paniğinin her geçen gün daha da büyüdüğü bir merhalede gerçekleşmesi ayrıca manidar. Demek ki “Gitmeden daha ne tahribat yapsak kâr!” diyorlar.
Buna karşı, “Parlamenter sisteme geçilince temel hak ve özgürlükler KHK ile düzenlenemeyecek. KHK’lar Meclisin siyasî, AYM’nin hukukî denetimine tâbi olacak. OHAL KHK’sı çıkarılamayacak” taahhüdünde bulunan 6’lı masanın sessiz ve seyirci kalmaması lâzım.
Oyalama komisyonu olarak kurgulanan ve bu misyonunu hakkıyla yerine getirdiğini önceki ihraçlardaki kararlarıyla gösteren OHAL Komisyonunun sergilediği “performans” ortada iken, son ihraçların da aynı komisyonun “insaf”ına bırakılması asla kabul edilemez.
Keza konunun, mevcut haliyle tek adam rejimince adaletten iyice uzaklaştırılan yargıya havale edilmesi de ne yazık ki en azından şu anda bir çözüm getirecek gibi görünmüyor.
6’lı masanın iyice kronikleşen bu meselede müşterek ve kararlı bir tavır koyması şart.