Bundan yaklaşık 11 yıl önce “Sağduyuya davet” başlığıyla çok önemli ve dikkat çekici bir deklarasyon yayınlanmıştı.
İstanbul, Ankara, Diyarbakır, Mardin, Hakkari, Van gibi illerden cok sayıda aydın ve kanaat önderinin imzasını taşıyan deklarasyonda, toplumun o dönemde başlayan ve giderek tırmanan gerginlikten rahatsız olduğu vurgulanıp, böyle bir ortamda sağduyunun ve itidalin sesi olabilecek her kesimin önde gelenlerini bir araya getirmenin gerekliliğine dikkat çekilerek şöyle denilmişti:
“Öncelikli hedef, basın ve sosyal medya üzerinden devam eden tartışma yerine, insanî haberleşme kanalları ve sağlıklı iletişim ortamları oluşturabilmektir. Bunu da ancak nefsimizi değil, karşımızdakini dinleyerek, farklı düşündüğümüz konulardan çok, ortak yanlarımızı hatırlayarak yapabiliriz.”
Ardından “Türkiye’nin kazanımlarına karşı risklerin arttığı, sosyal yapılar arasındaki gerilimlerin yükselme eğiliminde olduğu, ekonomik göstergelerin sinyaller verdiği kritik bir zamanda, çatışma yerine ortak duygu ve düşüncelerin seslendirileceği çözüm odaklı girişimlere ihtiyacımız var. Demokratik reformlara hız verildiği zamanlarda sosyal barış ve ekonomik büyüme yolunda çok ciddî mesafeler kat ettiğimizin bilincinde olarak, ortak çözüm hafızamızı hatırlamamız gerekir” ifadelerine yer verilmişti.
Ülkenin farklı bölgelerinde yaşayan ve güncel çatışmalarda kendini taraf hisseden ya da hissetmeyen vatandaşların, mevcut ya da kurulacak yeni platformlarda, ülke sorunlarını sağduyu ve itidalle ele almaya davet edildiği deklarasyonda, yapılacak her toplantı sonrası yayınlanacak ortak duygu ve düşünce paylaşımlarıyla bu kaotik durumdan çıkılabileceği belirtilmiş ve şu çağrı seslendirilmişti:
“Zaman zaman sağduyunun harekete geçtiği görülse de inisiyatif hem zayıf kalıyor, hem de yeni gündemler arasında unutuluyor. Şu halde sağduyunun sesini bulmalı ve yükseltmeliyiz. Bu daveti gündemdeki gerilimden rahatsız olan ve demokratik kazanımların kaybından endişe duyan vatandaşlar adına yapıyoruz.”
Ne yazık ki, bu çağrıda sözü edilen buluşmaların devamı gelmedi. Tam tersine gittikçe tırmandırılan gerilim, kutuplaşma ve kamplaşma, 15-20 Temmuz süreciyle had safhaya ulaştı. Sağduyunun sesi iyice kısıldı. Bu durumun yıkıcı ve tahripkâr sonuçlarını ise sekiz buçuk yılı aşkındır hep birlikte yaşadık ve hâlâ yaşamaya devam ediyoruz.
Ve gelinen noktada, bu halden çıkışımız, hep birlikte yine sağduyunun sesini yükseltip, ülke olarak çok uzaklarına savrulduğumuz hukuk, vicdan ve demokrasi kriterlerine dönmemizle mümkün.