Zeyd İbni Erkam radıyallahu anh'dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Size iki önemli şey bırakıyorum. Biri, insanı doğruya götüren bir rehber ve nur olan Allah’ın Kitâbı Kur’ân’dır. Ona yapışın ve sımsıkı sarılın! Size bir de Ehl-i Beyt’imi bırakıyorum. Allah’dan korkun da Ehl-i Beyt’ime saygılı davranın! Allah’tan korkun ve Ehl-i Beyt’ime saygılı davranın!" (Müslim, Fezâilü’s-Sahâbe, 36)
Yine aynı anlamı teyid eden başka bir hadis-i şerif için, bazı kişiler tarafından ters anlaşılan ve serrişte ederek sordukları bir soru var; “Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın “De ki: Vazifem karşılığında sizden bir ücret istemiyorum. Sizden istediğim, ancak akrabaya sevgi ve Ehl-i Beytime muhabbettir. (Şûrâ Sûresi: 23 )” demesiyle emir olunarak, Âl-i Beyt’e karşı ümmetin meveddetini (sevgisini) istemesinin sırrı” nasıl anlaşılmalıdır?
Bu konu Risale-i Nur’da şu şekilde izah edilmektedir. “Hem ümmetini Âl-i Beyt’in etrafında toplamak arzusunun sırrı şudur ki: Zaman geçtikçe Âl-i Beyt çok tekessür edeceğini izn-i İlâhî ile bilmiş ve İslâmiyet zaafa düşeceğini anlamış. O halde, gayet kuvvetli ve kesretli bir cemaat-i mütesânide lâzım ki, âlem-i İslâmın terakkiyât-ı mâneviyesinde medar ve merkez olabilsin. İzn-i İlâhî ile düşünmüş ve ümmetini Âl-i Beyt’i etrafına toplamasını arzu etmiş” hakikatinden anlaşılmaktadır ki Ehl-i Beyt kuvvetli bir şahs-ı manevî (yani camaat-i mütesanide) olarak teşkil edilerek manevî terakkiyata bir merkez kılınmıştır. Böylece, dağılmaların, parçalanmaların ve karışıklıkların önlenmesini sağlayacak bir ittifak ve ittihad noktası olarak Ehl-i Beyt’in şahs-ı manevîsi gösterilmiştir.
Burada şu soru aklımıza gelebilir. Peki, aynı olayın zamanımızdaki yansıması nasıl olabilir?
Cevap: Yaşadığımız bu asırda Ehl-i Beyt-i Nebevîden olan Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri diyor ki; “Tesanüdümüzden hâsıl olan bir şahs-ı manevînin fevkalâde ehemmiyet ve kıymeti ve üstadlığı ve irşadı bize kâfidir” hakikatini ifade ederek şahs-ı manevîyi metin, kuvvetli ve sarsılmaz bir nokta-i istinad olarak göstermiştir. Bu sayede her türlü menfî tesire müsait olan şahısçılığı ve şahsî hareketleri önlemiştir. Mağlûbiyetin bir sebebi olan, bir cemaate ve bir şahs-ı maneviyeye karşı bir neferi göndermek yanlışından kurtarmıştır. Şahs-ı manevîlere karşı şahıslarla değil yine şahs-ı manevî ile karşılık göstermenin lüzumunu ders vermiştir. İttifak ve tesanüd ile şahs-ı manevî etrafında birleşmenin gerekli olduğunu göstermiştir. Âl-i Beyt’in şahs-ı manevîsine dahil olarak o şahs-ı manevî doğrultusunda hayatını ve hizmetini tanzim eden Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri bütün eserlerinde şahs-ı ma-nevînin ehemmiyetini ve şûrâyı ders vermiştir.