Farklı düşüncelere saygım olmakla birlikte, toptancı yaklaşımlara karşı da her zaman mesafeli ve karşıyım.
Uzun zaman önce iş sebebiyle tanıştığımız bir firmanın müdürüyle, Adana Organize Sanayiine indiğimiz bir gün başka bir firmada tevafuk eden bir karşılaşmamız oldu, oturup sohbet ettik.
Sohbet ilerledikçe konular derinleşmeye başladı. Söz 15 Temmuz’da yaşanan malum kalkışmayla birlikte cemaatlere geldi. Yumuşak huylu görünen beyefendi heyecanlandı ve üslubunu beklenmedik şekilde sertleştirerek, Türkiye’deki cemaat yapılanmalarının tamamının bir an önce yok edilmesi gerektiğini söyledi.
Sebebini sorduğumda, yerinden heyecanla kalkıp şifonyerin üstünde duran 3 bibloyu eline alarak, ‘’Bunların birer yastık olduğunu düşünün ve bir tanesinin içinde de bomba olduğunu bilseniz ne yaparsınız, rahat edeyim diye başınızın altına koyup yatar mısınız, yoksa o yastıkları atar mısınız? Maalesef cemaatler her an bu tip bombalara dönüşme potansiyelindedir, bu sebeple de hiçbir faaliyetlerine izin verilmemesi gerekir" dedi.
Sözlerinin nereye ulaşacağını, anlamıştım. Ona, örneğinin yersiz olduğunu, anlattıklarının gerçeklere de bibloların bombaya dönüşmesi kadar uzak olduğunu, söyledim.
Kendisine dinî cemaatlerin hangi faaliyetlerine katıldınız? Çocuklarımıza, gençlere ne gibi hizmetler yapıldığını gözlemleyebildiniz mi? Toplumumuzda bulunan hassasiyet ve şuur cemaatler olmasaydı, hangi aşamada olurdu sorularıyla konu uzayıp gitti.
Beyefendi, bu işler için cemaatlere gerek olmadığını, okulların fazlasıyla yeterli olacağını söyledi.
‘’Söylediklerinizi tam olarak kavrayabildiğinizi düşünmüyorum. Şu an toplum ve eğitim çocuklarımıza gerekli eğitim veremiyor tam aksine yavrularımızı toplumun kötülüklerinden korumaya çalışıyoruz, dinî gevşekliklerin nelere sebep olduğunu, görmüyor musunuz?’’ dedim.
‘’Peki benim hangi söylediğime katılıyorsunuz?’’ diye sordu.
‘’Söylediklerinize katılmıyorum ve açıkçası sizi haklı da bulmuyorum. Kaza olma ihtimaline karşı arabaya binmeyelim, düşme ihtimali var asansörle çıkmayalım, yangın çıkma ihtimaline karşı ocağı yakmayalım diyorsunuz. Size nasıl katılayım?" diye sordum.
Cemaat kelimesinin kitle, topluluk, grup, toplum gibi anlamları ifade ettiğini, bir imama uyup namaz kılan kişilerin de bir cemaat oluşturduğunu, dinî anlamından sıyrıldığı zaman bir partilerin de bir cemaat gibi düşünülebileceğini, meselâ Tabipler Birliği'nin de bir cemaat bir topluluk olduğunu, derneklerin de belirli bir gaye etrafında toplanmış cemaatler olarak düşünebileceğini, onların da kendisinin düşüncesine göre her an birer bombaya dönüşme ihtimali olduğunu, kendisi gibi düşündüğümüzde hiçbir topluluğa yer verilmemesi gerektiğini ifade ettiğimde ‘’Onlar başka, bunlar başka’’ demekle yetindi.
'Neresi başka ve neden başka?' diye sordum.
‘’Kusura bakmayın, vaktim doldu acilen çıkmam gerek!’’ dedi.
Tartışmaya dönüşen sohbetin, sakinleşmeden ikimize de faydası olmayacağını, bu yaşıma kadar özellikle dinî yapılanmalara karşı olanların, pire için yorgan yakacakların, düşünce tarzlarını üzülerek müşahede ettim.
Bir zihniyetin anatomisini idrak etme imkânını veren üzücü bir sohbetti. Rabbim hepimize doğru ve güzel görmeyi, düşünmeyi ve hayattan lezzet almayı nasip eylesin.
Allah’tan biblolar yastığa; yastıklar bombaya dönüşmedi.