Nur’un cesur zâbitlerinden biri olan Yüzbaşı Mehmed Kayalar (1913-1994), bilhassa 1950’li yıllarda Diyarbekir’de yaptığı hizmetler dillere destan olmuştur. Öyle ki, onun efsanevi kahramanlıkları nesilden nesile anlatılmaya günümüzde de devam ediliyor.
İşte, o müstesnâ zâtın içinde bulunduğu 485 mâsum vatandaş, 27 Mayıs Darbecileri (1960) tarafından haksız yere Sivas’taki Kabakyazı toplama kampına sürgün olarak gönderildiler. Orada aylarca ağır işkencelere mâruz bırakıldılar.
Söz konusu sürgün cezası, 10 Eylül 1962 tarihine kadar devam etti. Genel seçimlerden sonra kurulan koalisyon kabinesi (CHP-AP), bu haksız cezaya nihayet son verme kararını aldı.
*
Darbe Cuntası tarafından sürgün cezasına çarptırılan vatandaşların hüviyetleri de önemlidir. Bunların çoğu Kürt kökenli olup, bölgelerinde nüfûz sahibi olan şahsiyetlerdir.
İşkenceli sürgün cezasına çaptırılan diğer bazı isimler şöyle: Kinyas Kartal (Van), Faik Bucak (Urfa), Said Ramanlı (Batman), Ebubekir Ertaş, Said Ensarioğlu (Diyarbakır), Şeyh Selahaddin Fırat, Cemil Küfrevî...
*
Dokuz aydan fazla süren bu işkenceli kamp hayatında, maznunlar, ayrıca düzmece mahkemelerden geçirildiler. Bu uyduruk mahkemeler neticesinde, 430 kişi serbest bırakılırken, tanınmış, halkın itibarını kazanmış 55 kişi yeni bir sürgün cezasına çarptırıldı. Şeyh, ağa ve Mehmet Kayalar gibi kanaat önderi olarak bilinen bu şahıslar, Türkiye’nin Batı bölgelerine çok dağınık bir şekilde “sakıncalı şahıslar” olarak sürgün edildiler.
*
Kamp hayatı devam ederken, zaman zaman tedirginliğe sebebiyet veren ürkütücü söylentiler dolaşıyordu. Söylentilerin çoğu, tıpkı 1940’larda 33 vatandaşın İran sınırında kurşuna dizilmesi sonucu vuku bulan “Mustafa Muğlalı Paşa Olayı”na benzer şekildeydi. Güya, bir bahane ile kamptaki bu şahıslar da “Dur emrine uymadılar” denilerek kurşuna dizilecekler.
Bu tür vaziyetlerin yaşandığını doğrulayan şahitler var. Said Ensarioğlu ile Şeyh Said’in torunu Abdülilah Fırat, yazdıkları hatıra notlarında birbirini teyid eden ifadeler kullanıyor.
Abdülilah Fırat’ın bir hatırası şöyle:
“Üçüncü ayda etrafımız otomatik silahlarla çevrildi. ‘Talimat geldi, birçok kimseyi kurşuna dizecekler’ dendi. Çok büyük bir panik ve heyecan oldu. Vasiyetini yazanlar, ağlayanlar, korkudan titreyenler vardı. Erzurum Karayazı’dan getirilen Cimşid Ağa’nın okuma-yazması olmadığı için, vasiyetini bana yazdırdı. Kinyas Ağa, bu olayda büyük sarsıntı geçirdi. Şeyh Selahaddin Efendi yanına giderek onu şöylece teselli etmeye çalıştı: ‘Kinyas Bey, sen askersin. Senin bu kadar sarsılmaman lazımdı.’ O da, ‘Şeyh Efendi, vallahi ben Ruslarla da, Ermenilerle de çarpıştım. Ama şartlar böyle değildi. Elim-kolum bağlı değildi. Onlarda da silah vardı, bende de vardı. Ama, böyle silahsız bizleri katletme isteği beni cidden çok sarsıyor’ dedi.”
(Bkz: Nevzat Çiçek; 27 Mayıs’ın Öteki Yüzü: Sivas Kampı)
Mehmet Kayalar (gözlüklü-bereli şahıs), diğer maznunlarla birlikte Sivas Kampında.