Yaptığımız araştırma ve tesbitlerden sonra şöyle bir kanaate vardık ki: Demokratik rejimlerde, aile ve hanedan siyasetinin başarı ile sürdürülmesine, beşer de, kader de müsaade etmiyor. Bu tesbitimizin aşağıda bazı misâllerini göreceksiniz.
Meselenin aktüel perspektifinde ise, hemen başta şunu hatırlatmak isteriz: Yirmi yıldır ülke yönetiminde bulunan AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın aile efradından bazı isimler, ülke siyasetiyle ziyade içli-dışlı oldular ve (oğlu-kızı-hanımı dahil) bir kısmı halen aynı tutumu devam ettiriyor. Bunu asla doğru bulmuyor ve derhal geri çekilmeleri tavsiyesinde bulunuyoruz.
Bu noktada ilk ciddî hatırlatmayı, ailenin damadı olan Berat Albayrak’ın özellikle Hazine ve Maliye’nin başına getirilmesi esnasında yapmıştık. Zaman ve gelişmeler bizi haklı çıkardı. Hatta, şunu da diyebiliriz ki: Ekonomideki en ciddî sarsıntı ve dalgalanmaların başlangıcı, damat beyin böylesine hayatî ve kilit bir mevkiye getirilmesi safhasına dayanır.
Oysa, biz bu meselede gereken ikazı yaptığımızda, birçok kesimde Berat Beyin “Erdoğan’ın halefi” olabileceğine dair ciddî ciddî yorumlar yapılıyordu.
Bilvesile, son bir kez daha hatırlatalım: Erdoğan’ın oğlu olsun, aile efradından bir başka yakını olsun, siyasetin başına geçmeye hiç heveslenmesin. Aksi halde, o heves kursaklarında kalır ve günün birinde bin pişman olup siyaseti bırakmak durumunda kalırlar.
Aynı manadaki tavsiyemiz, bugün aktif siyasetin içinde ve bir partinin başında olan merhum Necmettin Erbakan’ın oğlu Fatih Erbakan için de geçerli. Aşağıda vereceğimiz misallere lütfen dikkat kesilsinler.
*
Monarşik, otokratik veya mutlakıyet gibi sistemlerde, liderliğin babadan oğula veya ailenin bir başka ferdine intikal etmesi gayet normaldir.
Emevî, Abbasî, Selçuklu ve Osmanlı gibi saltanat idarelerinde, yahut Hun, Roma, Bizans gibi imparatorluk yönetimlerinde, hatta halen devam eden birçok Arap krallıkları ile İngiltere, İsveç, Norveç, İspanya gibi sembolik statüdeki kraliyet sistemlerinde, liderlik (kral ve kraliçeler) aile içinde adeta veraset yoluyla devam edip gider.
Ancak, bu tarz bir yapılanmayı “demokratik cumhuriyet sistemi” içinde sürdürmenin ne bir mantığı var, ne haklı bir gerekçesi olabilir.
Kaldı ki, en başta ifade ettiğimiz gibi, kader-i İlâhî de “hanedan demokrasisi”nin yeşermesine, bir ülkede hayat bulup devam etmesine fetvâ vermiyor, müsaade etmiyor...
Tıpkı, Âl-i Beyt’ten olan Seyyitlerin de siyasetin başına geçmesine ve hasseten dünyevî saltanat sürmesine kaderin müsaade etmediği gibi. (Başta Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin olmak üzere, Afrika’da Muvahhidler, Mısır’da Fatımîler ve İran’da Safevîler, iktidara asıldıkları ölçüde fecî âkıbetlere düçâr olmuşlardır.)
*
İkisi de “demokrasi şehidi” olan ve zulmen idam edilen Türkiye Başbakanı Adnan Menderes ile Pakistan Başbakanı Zülfikâr Ali Butto arasında çok önemli benzerlikler, paralellikler var.
Bu iki siyasî lider hakkında geçerli olan aynı durum, ne gariptir ki, onların çocukları ve sair aile fertleri için de geçerli.
Ülkelerinin hürriyeti, demokratikleşmesi ve kalkınması yolunda hayatlarını feda eden Menderes ve Butto, aynı âkıbete uğrayarak, askerî cuntalar tarafından önce iktidardan düşürüldüler ve bir sene sonra da idam edildiler.
Menderes’den sonra, oğulları Mutlu, Yüksel ve Aydın Beyler de siyasete atıldılar. Aynı şekilde, Butto’dan sonra üç evlâdı, yani oğulları Murtaza ve Şahnava ile kızı Benazir Hanım da siyasete atıldı. Ancak, bu mazlum ve mağdurlardan hiçbiri siyasette tam muvaffak olamadığı gibi, başlarına gelmeyen de kalmadı.
Trajik âkibetler çeşitlilik arz etse bile, başarısızlık açıktı, kesindi ve daha pekçok örneği vardı: Meselâ, İsmet Paşa’nın oğlu Erdal İnönü, Turgut Özal’ın kardeşi Yusuf Bozkurt ile oğlu Ahmet, Celal Bayar’ın kızı Nilüfer Hanım, Türkeş’in oğlu Tuğrul, Erbakan’ın oğlu Fatih, vesaire...
Bunların hemen hepsi “babasının yolundan gitmek” üzere siyasete girdi; hatta liderliğe soyunanlar veya yeni kurulan partilerin başına geçenler bile oldu. Ne var ki, bütün bu değerli zevattan hiçbiri selefinin yerini tutmadı, başarılı olamadı; neticede geri adım atmak zorunda kaldılar. Yakın tarihte yaşanan bunca çarpıcı örnekten, şüphesiz herkesin kendisi için çıkaracağı mühim bazı dersler olmalı.