"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Demokrasiye kerhen geçiş

M. Latif SALİHOĞLU
26 Haziran 2020, Cuma
Günün Tarihi: 26 Haziran 1945

Türkiye, Birleşmiş Milletler Cemiyeti’nde kurucu üye sıfatını kazanabilmek için, demokrasiye, yani çok partili hayata geçmeye mecbur kaldı. Tamamlanan resmî prosedürün ardından, Türkiye’nin BM üyeliği 26 Haziran 1945’te oy birliğiyle kabul edildi. Bu kabulün birinci şartı ise, demokratik sisteme geçiş mecburiyeti.

*** 

Türkiye, o tarihlerde çok sıkıntılı bir durumdaydı. Sovyet Rusya’daki Kızıl Komünist tehlikesi had safhaya çıkmıştı. Bu tehlikeye karşı Batı ittifakına ihtiyaç duyan ve BM’ye kurucu üye olan Türkiye, 1945’in başından itibaren çok partili hayata—kerhen de olsa—merhaba demek zorunda kaldı.

Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, 19 Mayıs (1945) törenleri esnasında yapmış olduğu konuşmasında, ilk kez Türkiye’de çok partili hayata geçilebileceğinin sinyallerini verdi. Bu konuşmadan cesaret alan bazı fikir ve siyaset adamları, Temmuz ayında Millî Kalkınma Partisi’ni (MKP) kurdu.

MKP’nin kurulmasından bir ay kadar önce ise (Haziran’da), CHP’nin içinden dört kişilik (Bayar, Koraltan, Köprülü, Menderes) bir grup, “dörtlü takrir” vererek, partilerinden istifa etmişlerdi.

İstifa gerekçesinin de yer aldığı takrirde (yazıda) dile getirilen sıkıntıların giderilmesi bir yana, CHP’li jakobenlerin baskısı daha da ziyadeleşti ve ortada bir uzlaşma imkânı kalmadı.

Bu durumun tamamen anlaşılması ve netlik kazanması üzerine, dörtlü takrir sahiplerinin öncülüğünde 1946 yılı Ocak ayının başında (7 Ocak) Demokrat Parti kuruldu.

***

Şimdi, BM’nin kuruluş safhası ile Türkiye’nin bu teşkilâta üyelik sürecini biraz daha yakından mercek altına almaya çalışalım.

Bugün 200’e yakın üyesi bulunan Birleşmiş Milletler Teşkilâtı, 24 Ekim 1945’te ABD’nin New York şehrinde kuruldu.

Halen, dünya çapındaki en büyük organizasyon mahiyetinde olan bu teşkilâtın kuruluş maksadı, özetle şudur: Savaşları önlemek, dünya barışını sağlamak, can ve mal güvenliğini korumak, toplumlar arasında ekonomik, sosyal ve kültürel münasebetleri geliştirmek.

Ayrıca, bu münasebetlerin sağlanmasında, kuvvet kullanılmasını da yasaklayan BM, aksine davrananlara karşı müşterek bir kuvvet teşkil edilmesini ve gerektiği anda orantılı bir güç kullanılmasını da kabul etti.

***

Teşkilâtın ilk kuruluşunda, çok partili sistemi kabul eden 50 üye ülke yer aldı. Yani, “kurucu üye” olabilme şartı, demokrasiyi, yani çok partili sistemi kabul ve bunu tatbik etmeye dayanıyordu.

Esasen, Türkiye’nin tek partili sistemden kurtulması da ancak bu sûretle, dolayısıyla mecburiyet altında mümkün olabildi.

***

Teşkilâtın kuruluşu için, öncelikle üzerinde anlaşma sağlanması gereken Anayasa mahiyetinde bir “mutabakat metni”nin hazırlanması cihetine gidildi. Bu maksatla da, San Francisco’da etraflıca bir konferansın yapılması kararlaştırıldı.

İşte, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 50 müttefik devlet, 25 Nisan 1945’te San Francisco’da bir araya gelerek, farklı başlıklar altında ve yekûn 111 maddeden müteşekkil Birleşmiş Milletler Antlaşması’nı hazırlayıp buna son şeklini verdiler. Antlaşma, 25 Haziran’da oy birliği ile kabul edildi. Bir sonraki gün de imzalar atıldı. Böylelikle, Birleşmiş Milletler Teşkilâtı, bir bakıma “Anayasasıyla birlikte” kurulmuş oldu. Türkiye, BM Antlaşmasını “Milletlerarası Adâlet Divânı Statüsü” ile birlikte 15 Ağustos 1945’te kabul edip onayladı.

***

Türkiye’deki tek parti zihniyetine ve de alışkanlığına sahip olanların, kendi rızalarıyla demokrasiye geçiş yapması, yani çok partili siyasî hayatı kabullenmesi, hiç de kolay ve basit bir hadise olmasa gerek.

Bu geçiş hadisesinin kısacık bir hikâyesi şudur: 1945’te biten II. Dünya Savaşı sonrasında, Türkiye üzerindeki Sovyet Rusya’nın tehditleri devam ediyordu. Keza, dünya barışını sağlamak maksadıyla Birleşmiş Milletlerin (BM) yeniden teşkili çalışmaları dünya ülkelerinin gündemindeydi.

Böyle bir durumda, Türkiye Avrupa ülkeleriyle münasebetlerini geliştirmek ve Sovyet tehlikesine karşı dost ve müttefik ülkeleri bulmak mecburiyetinde kalmıştı. Bir yandan da BM’nin kurucu ülkeleri arasında yer almak istiyordu.

İşte, bütün bu beklentilerin karşılanabilmesi için, Türkiye’nin tek parti rejimini terk ile demokrasiye geçiş yapması gerekiyordu. Buna adeta mecbur kalmıştı. Bilhassa Avrupa ülkeleri, çok partili sisteme geçmeyen bir Türkiye’yi aralarında kesinlikle görmek istemiyordu.

Başkaca bir çare ve çıkış yolu kalmadığını gören Millî Şef İsmet Paşa, göstermelik veyahut göz boyamak şeklinde de olsa, başka bazı partilerin kurulmasına razı oldu.

Demokrasi adına böyle ciddî bir kapı açılınca, haliyle değişik isimler altında peşpeşe partiler kuruldu. (1945–50 yılları arasında kurulan partilerin adeti 25’i buldu.)

İşte, bu esnada kurulan partilerden biri ve yurt genelinde teşkilâtlanma kabiliyeti itibariyle en önemlisi Demokrat Parti (DP) oldu.

Okunma Sayısı: 2080
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Hüseyin İlhan

    28.6.2020 20:54:07

    Uluslararası ilişkiler bölümünde derslerimize giren siyaset bilmi hocamızda partiler ile ilgili konuda ülkemizdeki çok partili hayata girişin BM'kuruluşu ile bağlantılı olduğunu keza olaylarla türk dış politikası dersimizde de aynı ifadeleri hocalarımız ifade etmişlerdir. TC'de çok partili hayata geçişin ana nedeni BM'e kurucu üye olma nedeni siyaset bilimi,dış politika ile ilgili akademisyen,araştırmacı ve birçok siyasetçininde ortak görüş ve kanaatleri olduğudur.

  • Latif Salihoğlu

    26.6.2020 13:07:43

    Muhterem Ertan Yılmaztürk, BM'ye kurucu üye olma şartlarından biridir "çok partili sistem"e geçiş meselesi. Daha başka şartlar da söz konusu. Almanya ve Japonya'ya karşı olmak gibi. Nitekim, sizin de atıfta bulunduğunuz ve kâğıt üstünde kalan "TBMM'nin savaş kararı" gibi. Ama, Türkiye için en önemlisi "demokrasi" olduğu için, daha çok bu noktaya tahşidatta bulunduk. Esasen, her iki gelişme de aynı senede (1945) vuku buldu. Birçok kaynakta, Tek Parti hükümetinin Batı desteği ve BM üyeliği şartı ile demokrasiye kerhen geçmeye razı olduğu ifade ediliyor. Şu an için arşive bakma ve buraya aktarma imkânım yok. Ancak, aksi yöndeki bir görüşe de henüz rastlamış değilim. İnşallah, bir vesile ile konuya tekrar değinmeye çalışırız.

  • Ertan Yılmaztürk

    26.6.2020 12:33:14

    Latif Bey Kardeşim BM’ler teşkilatının kurucu üyeleri arasında yer alan SSCB ve Çin gibi komünist devletler aynı zamanda veto hakkına sahipken, yazınızda geçen “Yani, kurucu üye olabilme şartı, demokrasiyi, yani çok partili sistemi kabul ve bunu tatbik etmeye dayanıyordu” cümlesinin dayanağı nedir? Konuyu sathi olarak araştıranların dahi bildikleri gibi “kurucu üye” olma için, II. Dünya savaşında Almanya, İtalya ve Japonya’ya karşı savaşmış olma şartı aranmıştır. Türkiye’de savaş süresince tarafsız kaldığı halde, İnönü Sovyetlerin bilhassa boğazlar üzerindeki tehdidini bertaraf etmek amacıyla bu şartı görerek mihver devletlere karşı 23 Şubat 1945 tarihinde savaş kararını TBMM’den çıkartmıştır. Müttefiklerin safında savaşa girme kararına rağmen, cevabını Kastamonu lahikasında bulabileceğimiz sebeplerle savaşa girmemiş olduğu halde bu teşebbüs ve ABD’nin Türkiye’yi Sovyetlere kaptırmama stratejisi gereğince ön açmasıyla BM kurucu üyesi olmuştur. Baki selamlar.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı