"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Din perdesi altında yapılan saldırılar

M. Latif SALİHOĞLU
22 Aralık 2021, Çarşamba
İman ve Kur’ân düşmanı olan dinsizler ve münafıklar, 1980’li yıllara kadar yapmış oldukları mühim bir tahribat şudur:

Mümkün olabildiğince Üstad Bediüzzaman ve talebelerini karalamaya, hapse atmaya, mahkemeden mahkemeye sürüklemeye çalışmak. Diğer tarafta Nur Risâleleri yine emniyet ve adliye eliyle yasaklatmak için mahkemeler açtırmak.

Doğrudan saldırı ve harbî düşmanlık şeklinde yapılan bu taarruzlar yaklaşık elli sene (1935-1985) devam etti. 

Mahkeme sayısı iki bini geçkindir.

Bu harbî düşmanlık metodu, yahut taktiği 12 Eylül (1980) Darbesi’nden sonra değiştirdi. Bu tarihten itibaren, artık zalimâne baskı ve alenî düşmanlık şeklinde değil, tecavüz ve saldırılar, cephe değiştirilerek bu kez “din perdesi” altında geliştirilen taktiklerle yapılmaya başlandı.

Böylesi bir metodik değişikliğin olacağını ise, gelişmelere Kurân’ın dürbünüyle bakıp ferâsetiyle gören Bediüzzaman Hazretleri, bir mektupta meseleyi şu sözlerle hülâsa ediyor: 

“Risâle-i Nur’a, daha vatana, idareye zararı dokunmak bahanesiyle tecavüz edilmez; daha kimseyi o bahaneyle inandıramazlar. Fakat, cepheyi değiştirip, din perdesi altında bazı safdil hocaları veya bid’a taraftarı veya enaniyetli sofî-meşreplileri bazı kurnazlıklarla Risâle-i Nur’a karşı istimal etmek ve Risâle-i Nur’a ve şâkirtlerine ayrı bir cephede tecavüz etmeye münafıklar çabalıyorlar.” (Sikke-i Tasdik-i Gaybî, S. 190)

*

Evet, 1980’lerle başlayan ve bilhassa “etkin mücadele” emirli “siyaset belgesi”nin tarihi olan 2004’ten itibaren hızlanan Bediüzzaman ve Risâle-i Nur düşmanlığının arka plânında Süfyanistlerin, gizli din düşmanlarının ve münafıkların bulunduğu, bize göre muhakkaktır. İşte o münafıklar, zaman zaman muhakemesi zayıf, yahut hoca kılıklı garazkâr kimseleri de aldatıp Üstad’ın ve Nurlar’ın aleyhinde kullandılar, kullanıyorlar.

Şayet, hakikat bu merkezde olmasaydı, dindarlıklarından şüphe etmediğimiz bazı şahıslar çıkıp Bediüzzaman Hazretleri’ni “Halife-Sultan Abdülhamid’e düşman” gibi göstermez, ya da “Said Nursî, Halife-i Müslimine düşmanlığı ile övünmüş” diye iftira atma cür’etinde bulunmazdı. Hakikatte ise, öyle bir durum söz konusu değil.

Besbelli ki, meslek ve meşrep taassubu had safhada olan bu kimseler, ayrıca karanlık odaklardan emir-talimat da alıyorlardır ki, bu tür “tevil götürmez zırvalar”da bulunuyorlar. 

Dahası, “Mal bulmuş Mağribî gibi” gibi, alabildiğine zayıf, hatta muhal-ender muhal olan bir bilgi kırıntılarının bile üzerine atlıyorlar.

Eğer öyle olmasaydı, ömrü boyunca her türlü “istibdat siyaseti”yle mücadele eden Bediüzzaman Hazretleri’ni, aklı başında bir adam tutup da “Halife-i Müslimine düşmanlığı ile övünmüş” diye lanse etme bedbahtlığına düşmezdi.

*

Aklını kiraya vermeyen, vicdanını satmayan tahkik ehli herkes bilir ki, Üstad Bediüzzaman, Sultan Abdülhamid’in şahsını hedef almamış, onun hakkında tahkir-tezyif edici ifadeler kullanmamış. Tam aksine, eserlerinde onun için “Şefkatli Padişah, Veli Sultan...” gibi övücü ifadeler serd etmiş.

Yine, aklı başında herkes bilir ki, Said Nursî “hafif istibdat” diyerek Mutlâkiyet döneminin, “şiddetli istibtad” diyerek Meşrûtiyet devrinin ve “mutlak istibdat” diyerek Cumhuriyet döneminin adâletten inhiraf eden siyasetini ve rejim anlayışını red ve tenkid ile mukabelede bulunmuş. Bu mücadelesinde ise, başta Kur’ânla barışık olan hürriyeti, meşrûtiyeti, cumhuriyet ve adâleti bütün kuvvetiyle savunarak bu değerlere sahip çıkmıştır.

Ayrıca, şuna da eminiz ki, Üstad Bediüzzaman ve talebelerinin bu değerlere tam sahip çıkması ve cemiyette mal etme gayreti sayesindedir ki, bugün Türkiye yerine oturtmaya çalıştığı demokrasi noktasında diğer İslâm ülkelerinin önüne geçmiştir. 

Aksi halde, bugün belki Suriye’nin, Mısır’ın, Irak’ın, Libya’nın, Afganistan’ın durumundan çok daha beter sıkıntılarla boğuşuyor olacaktı. Kralık rejimlerini saymıyoruz bile…

Ama, ne gariptir ki, bugün hürriyet ve demokrasi nimetinden azamî derecede istifade edenlerden bazıları, tutup hürriyet-meşrûtiyet kahramanı olan Bediüzzaman Hazretleri aleyhinde kin ve garaz kokan yazılar yazıyor, ifadeler kullanıyor. 

Bunların yaptığı şey, aslında ara ara nükseden müzmin bir marazdan başka birşey değil: 

Kıskançlık, taassup, tarafgirlik, meslek-meşrep muhalefetinden dolayı, gerekirse münafıklarla, hatta din düşmanlarıyla da ittifak kurma, işbirliği yapma, yahut müşterek çalışma marazı… 

Bu müthiş maraz, sahibini dünyada da ukbâda da yer, bitirir.

Okunma Sayısı: 2269
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ali R. Yardimoglu

    22.12.2021 10:47:55

    "....anlamıyorlar, anlamak istemiyorlar", evet maalesef kabul etmeliyiz ki, hey çok övünüp duran etrak cinsim!!...., zannetme ki en ileri, en zeki ve uyanık, açıkgöz sensin, ona buna ders verirsin, herkes en az senin kadar akıllıdır, bil; "....hem eğer aklın varsa, önce kendine kullan"

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı