"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Düşünce tembelliği & dinamizmi

M. Latif SALİHOĞLU
05 Eylül 2014, Cuma
Adam, bir çuval dolusu lâf ediyor. Bin dereden su getiriyor. Çene zangır zangır çalışıyor. Savunma hattına tonlarca yığınak topluyor.
Sonunda ise, bütün sermayeyi getirip bağladığı nokta şu oluyor: “Dolayısıyla, benim hocam, benim şeyhim, benim ağam, benim beyim, benim liderim... kesinlikle haklıdır. Onun dediği doğrudur. Ve, mutlaka bir bildiği var ki, bunları söylüyor.
Evet, şahıs merkezli olarak çalışan bir beynin (Yoksa, beyinsizlik mi desek?), nihayet gelip erişeceği nokta budur: Ben bilmem, ağam bilir; nihâî kararı o verir. Onun vereceği karar da benim için en doğru olanıdır.
İşte bu hâl, bizim nazarımızda nazar-ı ufkun daralması, düşüncenin tembelleşmesi, zihinlerin bir tür patinaja düşmesi, yahut sürmenaj olması hâlidir.
Zira, bu minvâl üzere konuşan kişi bir entelektüel de olsa, en üst kademedeki bir akademisyen de olsa, netice yine değişmez.
Yani, kendi fikir ve bilgi sermayesini bütünüyle bir başka fâninin inhisarına sokup teslim eden bir kimse, kendi arzusuyla ilim, izzet ve şahsiyetini sınırlayıp sâbitlemiş, belki de aşağılara doğru çekip indirmiş demektir.
Evet, ahsen-i takvîm sûretinde ve halife-i rû-yi zemin olabilecek bir kabiliyette yaratılmış olan isanın, tutup kendini “kula kulluk” edecek bir dereceye düşürmeye çalışması, acaba başka türlü nasıl anlatılabilir ki...
* * *
Risâle-i Nur’dan bîhaber kimselerin bu zamanda adeta tapınırcasına gidip bir şahsa bağlanması size çok tuhaf gelmesine rağmen, yine de “Mümkündür, olabilir” dersiniz.
Fakat, Nur Külliyatını okuyan ve o eserlerde mükerrer bahislerde “Bu zaman, şahıs zamanı değil; şahs-ı mânevî zamanıdır” ifadelerini bizzat duyduğu ve okuduğu halde, yine de gidip herhangi bir zâta bağlanması, ona rüçhaniyet/üstünlük vermesi anlaşılır, kabul edilebilir bir durum değil.
Evet, zaman şahıs zamanı olmadığı gibi, tahkik ehli kimseler, fikirler noktasında dahi daima sorgulayan, mihenge vuran bir tutum ve davranış içinde olmalı. Aksi halde, yine düşünce tembelliği içine düşer. Fikren düşünce tembelliği hastalığına yakalananların ise, iflâh etmesi pek müşkil bir durum.
Çünkü, artık hep işin kolay tarafına kaçar. Bir meseleyi dört başı mâmür şekilde anlamak için kendini zorlama cihetine gitmez.
Böyleleri için “Ondan artık ne köy olur, ne kasaba” sözü geçerli hale gelir.
* * *
Sizler de illa ki rastlamışsınızdır. Tv’lerdeki tartışma programlarına çıkan koca koca adamlar, bir konu etrafında dolaşıp güyâ bilgi aktarıyor, yahut fikir beyan ediyorlar.
Dikkatle takip ediyorsunuz, konu hakkında ufuk açıcı bir şeyler söylerler diye... Lâkin, ne gezer...
Hele, konu siyasete temas ediyorsa, artık sormayın gitsin...
Onları dinledikçe sıkılır, daralırsınız. Şayet, dinlemek için kendinizi zorlasanız, gitgide asabileşir ve ister istemez fanatik bir tarafgirliğe doğru yuvarlanmaya başlarsınız.
Zira, konuşulanlar arasında fikir yok, misyon yok, muhakeme neredeyse sıfır. Varsa yoksa, lider şahısların ağzından çıkan (ve zamanla kendiyle de çelişen) ajite edici sözler, konuşmalar, atışmalar, sataşmalar...
Yani, o şunu dedi, beriki bunu söyledi; o ona şöyle seslendi, beriki de ona şu cevabı verdi.
Daha, daha? Falan lider, eğer vaktiyle şöyle yapmasaydı, bu olay da şu noktaya gelmezdi. O öyle yaptığı ve şunu söylediği için, şu konuda bu noktaya gelindi... Hepsini topla, incir çekirdeğini doldurmayacak türden basit basit malûmat kırıntıları.
Şimdiki tâbirle “İlkesel değil, tamamı kişisel” lâflar, hatta lakırdılar.
Nazarı körelten, ufku daraltan ve insanları düşünce tembelliğine sevk eden bu türden çar-çöp yığınları, ne yazık ki günümüz fikir ve siyaset dünyasını adeta bir mezbeleliğe çevirmiş durumda.
Öyle ki, bunlardan hemen hiç kimse ileriye yönelik bir projeksiyon tutamıyor, tutmaya kalkışsa bile siyasetçilerin keskin U dönüşlerini hatılayarak bundan ya vazgeçiyor veya bir süre sonra o da “insanları aldatanlar” zümresine iltihak edip fikren yerlerde sürünmeye başlıyor.
Evet, insanları düşünce tembelliğine sevk eden her söz ve davranış, zamanla yerlerde sürünmeye mahkûm olur.
Bu noktada “parlayıp sönerek” yaşanan entelektüel sirkülasyonu, son yıllarda baş döndürücü boyutlara tırmandı. Bu “şahsa bağlılık hastalığı”ndan, sayısız insanımızın ufku daraldı, beyni karardı. Adeta, kitlesel mânâda bir beyin göçüğü hadisesi yaşandı.
* * *
Konuyla ilgili son bir nokta: Zaman zaman “Canım, siz de Said Nursî’nin şahsına bağlısınız” diyenlere rastlıyoruz.
Bediüzzaman Said Nursî, şahsiyeti hakkında “Ben kendimi beğenmiyorum, beni beğenenleri de beğenmiyorum” diyerek, şahsa bağlılığı peşinen ve kat’i bir sûrette reddetmiştir.
Dolayısıyla, şahsını değil, daima Risâle-i Nur’u nazara vermiştir.
Dahası, bu eserlerin kendi malı değil “Kur’ân’ın malı” olduğunu defaatle vurgulayarak, şahsını setretmiştir.
Evet, Nur’un feyizli ve hikmetli lisânı, Üstad Bediüzzaman’ın ana lisânı değildir. Üstelik, bu dili hiçbir yerde tahsil etmiş de değildir.
Birinci Şuâ’da ifade edildiği gibi, Kur’ân’ın bir tefsiri olan Nur Risâleleri, lisânen de Kur’ân’ın takdir ve tahsininde olup, yine onun feyziyle telif edilmiş.
Bu noktada şunu da söylemek mümkün: Baştan başa iman ve Tevhid dersini veren bir Âyetü’l-Kübrâ’nın, bir Haşir Risâlesinin, bir Kader Risâlesinin, ya da mû’cizeye dair bir Mi’râc Risâlesinin, üslûp, ifade, yorum ve anlatım itibariyle İslâm tarihinde bir benzerleri yoktur denilebilir.
Dolayısıyla, bu eserlerde ve bu dâvâ dairesi içinde, şahıs asla birinci plânda değil ve olamaz. Burada fikir, ilim, irfan, feyiz, tefekkür, duâ, dâvet... daima önde ve başta gelir.

@salihoglulatif’ten
Fikir ve düşünce dinamizmi kazanmak için, fâni şahıslara değil, bâki hakikatlere, ulvî prensiplere bağlanmalı. Şahsa perestiş edenler, düşünce tembelliğine düçâr olur.
Okunma Sayısı: 2848
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Garib Doğu

    5.9.2014 09:38:00

    Baki bir hakikat fani şahıslar üzerine bina edilmez.Edilse hakikata zulümdür.Hakikat ise hak ismine dayanıyor.Şahıslara bağlananlar neyi incittiklerinin farkında değillerdir.Dünyevi ve uhrevi işlerde netice Cenab-ı Hakka aittir.Netice vucüdi olduğu için bütün şartların tahakkuku ile gerçekleşir.Bütün şartlara hükmeden ise kader-i İlahidir.Neticeyi kendilerine bağlayanlar firavunlaşır.İcad derecesinde bir fiile sahip olduklarını düşünür,bir nevi şirke düşerler.İçtima-i ve siyasi alanda müthiş değişim ve dönüşümler yaşanıyor.Daha doğrusu zihinlerde büyük bir algı değişimi var.Defalarca yazdım,yine yazacağım;mühakeme,muhasebe,ölçü,mihenk,akıl,mantık,prensip,temel fikir ve düşünceler,sağlam bakış açıları,hepsinin üstünde Risale-i Nur’un gözü ile bakmak artık devre dışıdır.Siyasi hava,zihin ve akıllar üzerinde büyük bir bulut oluşturarak,hak ve hakikatın görülmesine perde olmuştur.Hatta bir kısmının imanının söndürülmesine kadar gidebilecek tehlikeli seviyelere ulaşabilir hale gelmiştir.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı