Bu cennet vatanda, bir zamanlar Muhammedî Ezan okumak yasaktı. Okuyanlara hapis ve para cezası kesiliyordu. Dolayısıyla, hapsedilen şey, aslında ezânın kendisiydi.
Nihayet, 1950 senesinin ortalarında iktidar el değiştirdi ve Demokratlar ezici bir çoğunlukla iktidara geldi.
Milletin hür iradesiyle başa geçen De-mokratların ilk icraatı, ezânı yeniden hürriyetine kavuşturmak oldu.
Şimdi sevinç, hasret, hicran ve heyecan yüklü bu hikâyenin detaylarına bakalım.
***
Evet, Türkiye’de 18 yıl müddetle (Ocak 1932’den beri) okunması yasaklanan Ezan-ı Muhammedî, 16 Haziran 1950’de Meclis’te yapılan görüşme ve nihayet oylama neticesinde, yeniden hürriyetine kavuştu. Ezanın mâbedlerde serbestçe okunması, hemen ertesi gün mümkün hale geldi.
Bu 18 yıllık yasaklı süre zarfında, ezan yerine “Tanrı uludur” diye başlayan ve şarkıya benzeyen ucûbe bir tercüme okutturuluyordu.
Gariptir ki, söz konusu bütün bu ucûbelikler, güya laiklik adına taktik ediliyordu.
***
Dünyadaki tanımı başka, Türkiye’deki karşılığı başkadır, laikliğin. Hele, 1930’lar Türkiye’sinde bambaşka bir laiklik tarifine ve tatbikatına şahit olunmuş.
O zamanki hakim kafa, şunu söylüyordu: Laiklik, dinin devlet işlerine karışmaması ve karıştırılmamasıdır.
Peki, devlet niçin dine ve din işlerine karışıyor? Laiklikte bunun da bir tarifi yok mudur?
Elbette ki, doğru tarifte bu da var: Laik rejimde, dinsizlere de, dindarlara da ilişilmez; ilişenlere müsaade edilmez.
Ancak, o günkü devlet yöneticileri, bu gerçeği tamamen çarpıtarak hem dine ilişmişler, hem de dindarlara “gàvur eziyeti”ni çektirmişler.
İşte, o dönemde sadece ezan ile ilgili gelişmelerin bir özeti:
Türk milleti, yaşadığı bütün coğrafyalarda yaklaşık 1000 yıl boyunca kesintisiz şekilde “Ezan-ı Muhammedî” okudu.
Bu bin yılın ardından, tam da 29 Ocak 1932’de çıkartılan bir kànunla, bu dinî uygulama yasaklandı. Hemen ardından, cezai müeyyide getirildi.
Müslüman Türk milletini ve onlarla içiçe yaşayan diğer Müslüman unsurları üzüntüye gark eden bu ceberrut yasak, 18 sene kadar devam etti.
Bu süre zarfında, Cennet Yurdumuzun semâlarında Muhammedî Ezân sesi sustu; yani susturuldu. Öyle ki, gizli ezan ve kàmet okunmasına dahi müsaade edilmedi. Okuyanlar hakkında takibat yapıldı, tahkikat açıldı; pek çok mazlûm, evlerinden, yahut camilerden toplanarak karakollara, yahut hapishanelere sevk edildi.
***
Muhammedî ezana duyulan derin hasret, 18 yıllık sürenin ardından nihayet sona erecekti. Zira, siyasî programında “hürriyet”i bayraklaştıran Demokrat Parti’nin iktidara gelmesi yakındı.
14 Mayıs 1950’de yapılan genel seçimden, DP büyük bir zaferle çıktı. Yasakçı CHP ise, halktan büyük bir şamar yemişti.
O tarihte iktidara gelen Demokratların ilk ve en büyük icraatı, “Ezan-ı Muhammedî”yi serbest bırakmak, yani üzerindeki kànunî yasağı kaldırmak oldu.
***
Meclis’teki ilgili komisyonda, ezan üzerindeki yasağın kaldırılması yönünde bir kànun tasarısı hazırlandı. Bu tasarı, parti gruplarında enine boyuna tartışıldı, müzakere edildi.
Konuyla ilgili olarak, özellikle CHP grubunun alacağı tavır merak konusuydu. 15 Haziran’da toplanan parti grubunda hararetli tartışmalar yaşandı. Menfî konuşmalarda, özellikle inkılâpların üzerinde durularak şunlar söyleniyordu: “Ezanın yeniden Arapça okunması, yapılan inkılâplara bir ihanettir. İrticanın meydan alması için bir dâvettir. Arapça ezanın okunması halinde, devrimlerin zedeleneceği muhakkaktır.”
Sert konuşmalar bu minval üzere sürüp giderken, son olarak Şemsettin Günaltay söz alarak konuştu ve hazırlanan ezan tasarısına destek verilmesi gerektiğini söyledi. Böylelikle, parti grubundaki gergin hava yumuşatılmış oldu.
***
İktidar kanadı DP grubunda da, eş zamanlı olarak aynı tasarı üzerinde konuşmalar yapıldı ve 18 yıllık yasağın kaldırılması yönünde görüş birliğine varıldı.
Ertesi gün, yani 16 Haziran’daki Meclis oturumunda, hazırlanan kànun tasarısı uzun uzadıya görüşüldü. Gerek iktidar ve gerekse muhalefet cephesi, uygulanan yasağın kaldırılması gerektiği noktasında birleşti. Yapılan oylama sonucunda da, ilgili tasarı kabul edilerek, Arabî ezan üzerindeki yasak kaldırıldı.
Ezanın aslî şekliyle okunması ise, 17 Haziran günü gerçekleşti. O gün, minarelerde okunan Muhammedî ezanı duyan milyonlarca insanın hasreti sona erdi. O gün milyonlarca insan, kesilen kurbanlar eşliğinde oluk oluk hasret yüklü gözyaşı döktü.