Batı Afrika’ya gelip şehirleri gezmeye başladığımızda, özellikle otomotiv sektöründe dikkatimizi çeken bir husus oldu.
Yollarda gördüğümüz otomobillerin yarıdan fazlasını Japon arabaları teşkil ediyor. Hele, ticarî taksilerin yüzde 80’den fazlası, Toyota başta olmak üzere, yine aynı ülkenin değişik markaları.
Halen bulunduğumuz bölgenin en büyük ve en kalabalık nüfuslu şehri Abidjan’da da durum aynıdır. Her tarafta vızır vızır işleyen otomobillerin kahir ekseriyeti Japon arabaları. (Benzer bir duruma, yıllar önce Suudi Arabistan’da da şahit olmuş idik.)
*
Japon markası arabaların Arabistan ve Afrika gibi coğrafyalarda rağbet görmesinin belli başlı sebepleri var: Dayanıklılık, kumlu ve engebelli arazi şartlarına uygunluk, yakıttan tasarruf, yedek parça ve tamirat kolaylığı…
Bu genel avantajların dışında, acaba başka bir sebep var mı diye merakla araştırmaya koyulduk. Merakımızı kamçılayan sebebi şöylece izah edelim: Dünyanın başka bölgelerindeki rekabet ne ise de, özellikle eski bir Fransız kolonisinde, üstelik 1960’tan sonra ancak yarı bağımsız hale gelebilmiş bir ülkede, nasıl olur da Fransız markalarına karşı Japon markası arabalar rekabet edebiliyor, hatta kısa süre içinde açık ara farkla üstünlük sağlayabiliyor?
Bu şaşırtıcı tablo, doğrusu bize bir hayli düşündürücü geldi. Araştırmalarımızda, kayıtlara geçen henüz resmî bir bilgiye-belgeye ulaşamadık. Gayr-ı resmî bilgilerin özeti ise aşağıdaki gibidir.
Japonlar, 1960-70’li yıllarda bir yolunu bularak, ellerindeki ikinci el arabaları gemilerle Fildişi Sahili ülkesine getirip son derece ucuz fiyatlarla satışa çıkarıyorlar. Öyle ki, aynı değerdeki Fransız marka arabaların yarı fiyatından bile daha düşük bir seviyede. Neredeyse bedava denilecek kadar düşük fiyatlar…
İlk bakışta zarar gibi görünen bu durum, zamanla Japon otomotiv sektörünü bölgede en kârlı ve en avantajlı bir duruma getirdi. Bugün bunu herkes apaçık şekilde görebiliyor.
*
Japon marka 2. el arabalar piyasada hızla yayılırken, hemen arkasından yedek parça sevkiyatı yapılmış. Onların da fiyatı ucuz tutulmuş. Eh, kıyaslama yapıldığında, bundan âlâsı olmazdı. Hem arabalar çok ucuz, hem de yedek parça sıkıntısı çekilmiyor.
İşte, bu tarz bir ithalat-ihracat politikasıyla, başlangıçta zarar gibi görünen bir durum, zamanla en yüksek kâr limitlerini bile aşacak dereceye varmış. Şimdilerde, normal fiyattan sıfır kilometre Japon arabası almak için sıraya girmek ve birkaç ay beklemek icap ediyor.
GÖZLEM: HAYATLARI BAŞLARI ÜSTÜNDE
Afrika’nın genelinde olduğu gibi, Sahra Altı bölgelerinde de nüfusun yarıdan fazlası fakir ve yoksul durumda. Milyonlarca insan, maişetini günlük olarak temin edebiliyor. Bunların da çoğu, seyyar ve perakende tarzda satışlar yaparak geçimini sağlıyor.
Seyyar satıcıların çoğunluğunu ise, ne yazık ki kadınlar teşkil ediyor. Satıcılar, daha çok nüfusun kalabalık olduğu noktalarda yoğunlaşıyor.
Hele, bazılarını görünce insanın içi parçalanıyor: Bebekli kadınlar var. Alelâde bir bezle bağladığı bebeğini sırtında taşıyor. Sermayesini, yani sattığı ürünleri ise, başının üstünde tutuyor. O bunaltıcı sıcağın altında saatlerce, bazen gün boyu oradan oraya koşturarak günlük geçimini sağlamaya çalışıyor. Allah yardımcıları olsun.