Genel siyaset ilminin en mühim bir safhası, muhalif taraf ile temas kurmanın, diyaloğa geçmenin, ikili görüşmelerde bulunmanın lüzûmundan, faydasından bahseder.
Muhalif taraf, ister içerde, ister dışarda olsun; bu genel kaide değişmez.
Gerek politika ve gerekse diplomasinin olmazsa olmaz şartlarından biri, evet, karşı tarafla temas kurmak ve bir şekilde mutlaka görüşüp konuşmaktır. Aksi halde, aradaki problemlerin hiçbirini kalıcı ve sağlıklı şekilde çözemezsiniz. Dahası, var olan sıkıntılara yenilerinin de eklenmesi adeta kaçınılmaz hale gelecektir.
İşte, Türkiye ile Suriye arasında 8-9 senedir yaşanan sıkıntı, gerilim ve problemlere de bu zâviyeden bakmak icap eder. Başka türlü arayışların, hele hele dolaylı ve dolambaçlı görüşme çabalarının, uzun vâdede boşa gitmesi, hatta aleyhimize dönmesi ihtimali yüksektir.
Zira, o dolambaçlı yolların üzerinde kurulu duran her masanın, yani her mola istasyonu sahibinin de size keseceği bir faturasının olacağı muhakkaktır.
Evet, hiçbir ülke, hiçbir devlet, size “babasının hatırı”na hizmet etmez. Göstermelik de olsa, hatta samimiyetsizce de olsa, sunduğu her hizmet için bir beklentisi olacak veya sizden bir karşılık isteyecektir.
Peki, ne gerek var, bütün bunlara?
Suriye ile doğrudan bir görüşme yapmanın, bir diyalog kurmanın yolu yok mudur? Yoksa veya tahrip edilmiş bile olsa, yeni bir yol açılamaz mı; yahut yeni bir “ikili görüşme masası” kurulamaz mı?
Buna imkânsız denilemeceği gibi, bunu peşinen reddetmek de fayda getirmez. Şimdiye kadar getirmediği gibi...
* * *
Biz yıllardır, gerek Suriye ve gerekse Mısır hükûmeti ile diplomatik irtibatın kesilmemesini savunduk; savunmaya da devam ediyoruz. Onların rejimleri veya kendi iç işleyişleri ne şekilde olursa olsun, ülkeler ve toplumlar arasındaki münasebetin kesintisiz şekilde devam etmesi lâzım.
Esasen, bunun taraflara zararı olmadığı gibi, faydası bir değil, bir çoktur. Bunu rahatça görebilmek için de, aradaki duygusallığı, öfke, kızgınlık veya alınganlığı bir tarafa bırakmak icap eder. Kaldı ki, diplomaside ve uluslar arası ilişkilerde bunun yeri de yok, gereği de.
Her şeye rağmen, aradaki problemlerin yer yer düğüm bağlamış gibi görünen Türkiye Suriye arasında yeni bir görüşme ve diyalog yolunun açılmasını bekliyor ve bunu ciddiyetle temenni ediyoruz.
***
GÜNÜN TARİHİ: 24 Ekim 1945
BM’nin kuruluşu
Halen 190’dan fazla üyesi bulunan Birleşmiş Milletler Teşkilâtı, 24 Ekim 1945'te New York’ta (ABD) kuruldu.
Teşkilâtın ilk kuruluşunda, çok partili sistemi kabul eden 50 üye ülke yer aldı. Yani, “kurucu üye” olabilme şartı, demokrasiyi, yani çok partili sistemi kabul ve bunu tatbik etmeye dayanıyordu. Esasen, Türkiye’nin tek partili sistemden kurtulması da ancak bu sûretle, dolayısıyla mecburiyet altında mümkün olabildi.
Teşkilâtın kuruluşu için, öncelikle üzerinde anlaşma sağlanması gereken Anayasa mahiyetinde bir “mutabakat metni”nin hazırlanması cihetine gidildi. Bu maksatla da, San Francisco'da esaslı ve etraflıca bir konferansın yapılmasına karar verildi.
İşte, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 50 müttefik devlet, 25 Nisan 1945’te San Francisco'da bir araya gelerek, farklı başlıklar altında ve yekûn 111 maddeden müteşekkil Birleşmiş Milletler Antlaşması'nı hazırlayıp buna son şeklini verdiler.
Antlaşma, 25 Haziran’da oy birliği ile kabul edildi. Bir sonraki gün imzalandı. 24 Ekim 1945’te ise Güvenlik Konseyi'nin 5 daimî üyesinin yanı sıra, çoğunluğu teşkil eden diğer devletlerin de onay vermesiyle, bu antlaşma yürürlüğe girdi.