Hıristiyanlık yeniden şekillendi
Meşhûr İznik Konsili, Miladî tarihle 19 Haziran 325’te toplandı. Yaklaşık 300 kadar papaz, İncilleri dörde indirmek ve Tevhid’i teslise çevirmek için İznik’te biraraya geldi.
Bizans imparatoru Constantinus’un teşebbüsüyle İznik’te toplanan kiliseler birliği yüksek konseyi, neticede istenildiği gibi İncilleri dörde indirdi; tek Allah inancını "kutsal üçlü"ye çıkardı; ayrıca, her yıl kutlanacak olan Paskalya Bayramını da yine aynı toplantıda kararlaştırdı.
Bu tarihî toplantı, aslında dinî olmaktan ziyade siyasî maksatlı idi. Nitekim, alınan kararların hemen tamamı Bizans imparatorunun emir ve direktifleri istikametinde şekillendi. Zaten, o günkü şartlarda bunun başka türlü olması da beklenmiyordu.
Ne var ki, Hıristiyan dünyasının tamamı İznik Konsilinin kararlarına tabi olmadı. Bir kısmı "Hıristiyan muvahhid" ünvânına lâyık olarak dinî inancını devam ettirdi. Dünyanın muhtelif yerlerinde muhtemelen bugün bile varlığını sürdüren bu kesimden bazı İsevilerin, dinî ve siyasî baskılar sebebiyle kendilerini rahatça ifade edemedikleri ve serbestçe ortaya çıkamadıkları söylenebilir.
Eski ve Yeni Ahit
Hıristiyanlığın ilk yayılışı, hiç şüphesiz ki "Tevhid inancı" şeklindeydi. Tek Allah'a, O'nun vekilsiz ve şeriksiz olduğuna, Hz. İsa'nın da Allah'ın kulu ve elçisi olduğuna inanılırdı. Esasında buna Hıristiyanlık yerine "İsevilik" demek, belki de hakikate daha uygun düşer.
İsevilik dini, diğer semâvî dinler gibi hak olup İslâmın doğuşuna kadar da geçerliliğini muhafaza etmiştir.
Ancak, özellikle Miladî 4. asırdan itibaren dejenere edilmeye başlanmış ve hâkim siyasî otoritenin menfaatine uygun hale sokulmaya çalışılmıştır.
Nitekim, 325 yılındaki İznik Konsili de böyle bir tesir altında toplanmış ve kabul ettiği kararları da hâkim yönetimin hoşuna gidecek bir şekle sokmuştur.
Böylelikle, Hıristiyanlık dini ciddî anlamda tahrif edilmiş ve bu dinin hükümleri mukaddes değerlerden çok, siyasî ve dünyevî maksatlar için kullanılmaya başlanmıştır.
Hele hele, İslâmın doğuşu ve yayılışına paralel olarak "Haçlı zihniyeti" şekline bürünen Hıristiyanlık dini, özellikle Avrupa devletleri için, kendi halkını sindirmek ve başka halkların topraklarını gasp etmek için, saldırı yöntemiyle de kullanılabilir bir "taassub âleti" haline getirildi.
Bütün bunlardan çıkarılabilecek özet halindeki netice şudur:
BİR: Tevhid ehli olan İseviler, bugünkü dünyada azınlık teşkil etmesine rağmen, bunlar "Eski Ahit" inancına daha yakın ve yatkın durumdalar. Tarih seyri içinde ekseriyeti Müslüman olmuşlar. Tıpkı Bogamil Boşnaklar gibi. Geri kalanların da İslâma sarılması ve "Müslüman İsevîler" nâmıyla ortaya çıkması pekâla mümkün.
İKİ: Birçok devletle birlikte dünyanın gidişatını asırlarca etkileyen "Haçlı cereyanı" nâmı altındaki Hıristiyanlık dini, özünden, esasından büsbütün koparılmış, siyasî ve dünyevî menfaatlerin âleti ve oyuncağı haline getirilmiştir.
Bu ikilemin şiddetli doğum sancıları ise, 325 yılındaki İznik Konsilinde hissedilmeye başladı. Bir süre sonra ise, sakat doğumları andıran çeşit çeşit mezhepler ortaya çıktı.
Avrupa, bu mezhebî ayrılıklar sebebiyle asırlarca sürüp giden kanlı iç boğuşmalara sahne oldu.
Dileriz ki, Hıristiyanlık âlemi, bilumum hurafeden sıyrılarak dinin asliyetine rucû etsin ve Hz. İsa ile müjdelenen nurlu yeni bir dünyaya doğru ciddî adımlar atılmaya başlansın.
Kudüs’te zafer var
Selçuklular'ın Halep Atabeyi Mahmud Nureddin Zengi, Kudüs'ü işgal eden Haçlılar'a karşı giriştiği mücadele büyük bir zafer kazandı. (19 Haziran 1157)
Çatışma esnasında Kudüs'ü idare eden Latin Kralı ile birlikte Tapınak Şövalyelerinin en önde gelen iki lideri de öldürüldü. Ancak, yine de Kudüs fethedilemedi. Bu mübarek beldenin fethi, ileriki yıllarda (1187) Nureddin Zengi'nin kahraman kumandanı Selâhaddin-i Eyyübî'ye nasib olacaktı.
* * *
Aynı zamanda Selçuklu Sultanının kızıyla evli olan Nureddin Zengi, zamanla Maraş'tan Şam'a kadar olan bölgeye hâkim olur. Hâkimiyeti altındaki bölgelerde mâbed ve medrese inşasına ve halkın buralarda ilim tahsil etmesine büyük ehemmiyet verir.
Selâhaddin-i Eyyübî'den Mısır'daki Şiî-Fatımî Devletinin ortadan kaldırılmasını ve Kudüs'ün Latinlerden alınarak yeniden fethedilmesini isteyen ve bu uğurda büyük destek veren şahsiyet de, yine Nureddin Zengi'dir.
* * *
Kudüs'te Latin Krallığını kuran Haçlıların bir nevi "militan mafyası" şekilde teşkilâtlanan ve zaman içinde makam, mevki, para, mülk... hemen herşeye el atan Tapınak Şövalyeleri, mâsum Müslüman ahâliye çok büyük zulümler ediyordu. Öyle ki, halktan bir kısım Hıristiyanlar bile onların şerrinden bîzar olmuştu.
Nureddin Zengi, işte yıkanmayı bile abes sayan bu her yönüyle pislik içinde yaşayan vahşî gruba karşı harekete geçti ve 19 Haziran 1157'de reislerini (Bertrand de Blanquefort) öldürmesiyle onlara çok ağır bir darbe vurdu.
Ancak, bir süre sonra yeniden toparlandılar ve Hıristiyanlık âleminde kök salmaya devam ettiler. Zamanla masonluğa/farmasonluğa dönüşen bu karanlık hareketin etkileri günümüzde de devam ediyor.
KISA KISA
1547: Osmanlı-Avusturya barış antlaşması. Avusturya ile birlikte Almanya, İspanya ve Papalık makamıyla Fransa ve Venedik cumhuriyetinin de dahil edildiği bu antlaşmaya göre, Almanya ile Avusturya, Osmanlı devletine belirlenen miktarda vergi vereceklerdi.
1788: Büyük âlim, mürşid-i kâmil Şems-i Bitlisî’nin vefâtı.
1865: Emniyet Sandığının kuruluşu.
1952: Kömür işçilerinin askerlikten muaf tutulması.
1961: Kuveyt, yarın itibariyle resmen bağımsızlığını ilân edeceğini duyurdu.
@salihoglulatif’ten
Siyasî konular, alternatifli şekilde konuşulmalı. Aksi halde, mahcubiyet kaçınılmaz olur. Demokrasilerde, alternatifler üzerinde önce müzakere yapılır, sonra da tercihlerde bulunulur.