"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Sadîk-ı ahmak” daha zararlı

M. Latif SALİHOĞLU
20 Ağustos 2014, Çarşamba
Başlıkta gördüğünüz “sadîk-ı ahmak” tâbirini Üstad Bediüzzaman bilhassa Münâzarât ve Muhakemât isimli eserlerinde kullanmış.

Bu tabirle kast edilen tipler, “dinde sâdık, fakat aklî muhakemede noksan” kimselerdir.
Bunların yüzünden, dine ve dindarlara çok büyük zararlar geliyor.
Öyle ki, Muhakemât, Yedinci Mukaddeme’nin sonunda “sadîk-ı ahmak” kimselerin “adüvvü’d-din”den daha muzır olduğu dahi açıkça ifade ediliyor.
Yani, o makalede “dinde sadık” olduğu halde, ahmakça davrananların, din düşmanlarından daha zararlı olduğu hususu nazara veriliyor.
Bilindiği üzere, aynı hususla ilgili olarak ayrıca şöyle bir darb-ı mesel var: Ahmak dost, düşman kadar zarar verir.
* * *
Sâdık ahmakların en büyük zararı, dinde olmayan bir şeyi varmış gibi göstermesiyle başlıyor.
Bir diğer sakatlıkları, dinin terazisini, şeriatın mizânını bozacak derecede mübâlağa, mücâzefe yapmalarıdır.
Bu tür kimselerin tahribatına dikkat çeken Bediüzzaman Hazretleri, ilgili bahiste şunları beyan ediyor: “Dikkat olunsun ki: Böyle mücâzifler (cerbeze ile aldatanlar), nasihat ettikleri vakitte nazar-ı hakikatte ne derece çirkin oluyorlar! Ezcümle: Bunlardan birisi bir mecma-ı azîmde müskirattan tenfir yolunda zecr-i şer’î ile kanaat etmeden öyle birşey demiş ki, yazmasından ben hicap ettim; yazdıktan sonra çizdim. Ey herif! Bu sözlerinde şeriata adâvet ediyorsun. Faraza sadîk olsan, sadîk-ı ahmak olursun. Adüvvü’d-dînden daha muzırsın.”
Demek ki, şeriatın sınırlarını zorlayacak, yahut aşıp taşacak şekilde konuşmak veya nasihatta bulunmak, din düşmanından daha muzır, daha tehlikeli bir hal alabiliyor.
* * *
Aynı bahsin girişinde “Mübalâğa ihtilâlcidir” diyen Üstad Nursî, izâh sadedinde şunları ifade diyor: “Beşerin seciyelerindendir, telezzüz ettiği şeyde meylü’t-tezeyyüd ve vasfettiği şeyde meylü’l-mücazefe ve hikâye ettiği şeyde meylü’l-mübalâğa ile, hayali hakikate karıştırmaktır. Bu seciye-i seyyie ile iyilik etmek, fenâlık etmek demektir. Bilmediği halde, tezyidinden noksan, ıslâhından fesat, medhinden zemm, tahsininden kubh tevellüd eder.”
Bu hakikati misâllendirme noktasında ise, şu veciz ifadeler serd ediliyor: “Nasıl ki, bir ilâcı istihsan edip izdiyad etmek (ilâcı ziyadeleştirmek), devâyı dâ’e (tedâviyi zıddına) inkılâp etmektir. Öyle de, hiçbir vakit hak ona muhtaç olmayan mübalâğalı tergib ve terhible, gıybeti katle müsavi; veya ayakta bevletmek, zina derecesinde göstermek; veya bir dirhemi tasadduk etmek, hacca mukabil tutmak gibi muvazenesiz sözler, katl ve zinayı tahfif ve haccın kıymetini tenzil ediyorlar.”

Karakterlerinde dengesizlik var

Yukarıdaki misâllerde görüldüğü üzere, dün hac gibi farz ve zina gibi büyük günâhlar konusunda din adına dengesizce sözler sarf edenler, meselâ günümüzde de namaz gibi farz ve meşveret gibi emr-i İlâhî olan konularda hiç olmayacak lâflarla ortalığı bulandırmaya çalışanlar var.
Meselâ, siz adama diyorsunuz ki: Bak kardeşim! Meşveret ve şûrâ, Kur’ân’da emredilmiş. Biz de bu emre uyarak, iş ve hizmetlerimizi meşveret ediyoruz. Kifayet-i müzakereden sonra alınan kararlara riayet ile hizmetlerimizi idame ettiriyoruz.
Esasında, bu tarz bir izahatı gayr-ı müslim kişi dinlese, kuvvetle muhtemeldir ki, buna saygı duyacak, belki de takdir edecek.
Lâkin, sadıku’l-ahmak kişinin mukabelesi başka türlü oluyor ve meselâ diyor ki: “Madem öyle, bizahmet şu namaz meselesini de istişare ediverin de, hani mümkünse şu beş vakti iki-üçe indiriverin.”
Aklınca, bir emr-i Kur’ânî olan meşveretin ehemmiyetini küçümsemek için, meşveret edilmesi asla söz konusu dahi olmayan bir farzı diline dolayıp ortalığı bulandırmaya çalışıyor.
Meşveret ve namaz meselesini alaya almak da, bunları birbirine karıştırmak da kimsenin haddine düşmemiş.
Kimsenin haddine düşmemiş derken, burada mecburen “sadıku’l-ahmak” kimseleri istisna tutmak durumdayız. Terazisi bozulmuş bu tiplerden her türlü münasebetsizlik beklenir.
Din düşmanları bile bunlar kadar dine zarar veremediğine göre...

İstişareye tâbi konular

Mesele hakkında az buçuk fikri olanlar gayet iyi bilirler ki, istişareye tabi olan konular, nass-vahiy ile kat’iyet peyda etmeyen, daha ziyade muğlak görünen ve bilhassa tartışma götüren hususlardır.
Bu hususlar üzerinde, elbette ki meşveret edilir ve edilmeli.
Ayrıca, şunu bilmeli ki, vahiy ile kesinlik kazanan meselelerin dışındaki konular meşveret edilirken, bunda da ilk başlarda mükemmelliğe vasıl olanamayabilir.
Yani, şahıslar gibi cemaatler de tekâmül kànununa tabidir. Dolayısıyla, meşveret ve şûrâlar da zamanla tekâmül eder. Asıl önemli olan, emirle bildirilen bir usûle, istişare usûlüne uymak, ona riayet etmektir.
Hem meşveretten kaçınmak, hem alınan istişarî kararları tenkit etmek, son derece tehlikelidir. Hem tenkit sahibine, hem onu dinleyene büyük zararlar verir.
Cenâb-ı Hak, bizleri hakkıyla meşveret edip usûlü dairesinde alınan şûrâ kararlarına riayet edenlerden eylesin.

@salihoglulatif’ten
Nisan ayında başlayan Risâle-i Nur’a bandrol engeli, Ekim ayına kadar süreceği kesinleşti; üstelik, sonrası da meçhûl. 
Âkıbeti meçhûl bu kesintiye sebep olanların vicdanı rahat mı acaba?
Okunma Sayısı: 7052
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • yeni yeniasya

    21.8.2014 06:54:00

    S- O sâil-i meçhul, tekrar der: Cerbeze nedir?
    C - Müteferrik büyük işlerde yalnız kusurları görmek cerbezeliktir; aldanır ve aldatır. Cerbezenin şe’ni, bir seyyieyi sümbüllendirerek hasenata galip etmektir.

    Meselâ, bir aşiretin herbir ferdi bir günde attığı balgamı, cerbeze ile, vehmen tayy-ı mekân ederek, birden bir şahısta o muhassalı temsil edip, başka efradı ona kıyas ederek, o nazar ile baksa_
    Veyahut bir sene zarfında birisinden gelen râyiha-i keriheyi, cerbeze ile tayy-ı zaman ederek, bir dakika-i vâhidede, o şahs-ı hazırda sudurunu tasavvur etse, acaba evvelki adam ne derece mustakzer, ikinci adam ne derece müteaffin... Hattâ, hayal gözünü kapasa, vehim dahi burnunu tutsa, mağaralarından kaçsalar, akıl onları tevbih etmeye hakkı olmayacaktır.

    İşte, şu cerbezenin tavr-ı acîbi, zaman ve mekânda müteferrik şeyleri toplar, bir yapar. O siyah perde ile herşeyi temaşa eder. Hakikaten, cerbeze, envaiyle garaibin makinesidir.
    Görülmüyor ki, cerbeze-âlûd bir âşıkın nazarında umum kâinat birbirine muhabbetle müncezip, rakkasâne hareket edip gülüşüyor. Veyahut çocuğunun vefatıyla matem tutan bir vâlidenin cerbeze-âlûd me’yusiyeti nazarında umum kâinat hüzün-engizâne ağlaşıyor. Herkes, istediği ve haline münasip gördüğü meyveyi koparır.

    Bu makamda size bir temsil: Meselâ, sizden yorulmuş yolcu bir adam, yalnız bir saat tenezzüh etmek üzere, gayet müzeyyen ve müzehher bir bahçeye girse, nakaisten müberra olmak, cinan-ı Cennetin mahsusatından ve her kemale bir noksanı karıştırmak, şu âlem-i kevn ve fesadın mukteziyatından olmakla, şu bahçenin müteferrik köşelerinde bazı pis ve murdar şeyler bulunduğu için, inhiraf-ı mizaç sevki ve emriyle, yalnız o taaffunâtı taharri ve o murdar şeylere idame-i nazar eder. Güya, onda yalnız o var. Hülyânın hükmüyle fena hayal tevessü ederek, o bostanı bir selhhâne ve mezbele suretinde gösterdiğinden midesi bulanır ve istifra eder, kemal-i nefretle kaçar. Acaba, beşerin lezzet-i hayatını gussedar eden böyle bir hayale hikmet ve maslahat rû-yi rıza gösterebilecek midir?
    Güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen hayatından lezzet alır.( Tuluât )

  • özgür

    20.8.2014 17:12:00

    Abi Allah razı olsun ve duanıza amin.
    Malesef bu zamanda mücadele dinde hassas muhakemede kıt insanlarla ama Risalelerde din düşmanlarıyla nasıl mücadele edileceğine dair kırılmaz metodlar var olduğu şu an yaşadığımız problemlerle ilgili düsturlar da var ve siz abilerimiz ön safta her şeye rağmen bu Kurani hakikatları uygulayarak meşveret bereketiyle yolunuza devam ediyorsunuz Allahın izniyle biz de arkanızdayız duacıyız şakirane ifrihar ediyoruz İnşallah bu badirelerde atlatılacak ve Y Asyanın duruşu yine göz kamaştıracak gözünü kapayanlar yine göremeyecek ama ne ehemmiyeti var...La tahzen ve la tehaf Hasbunallahi ve niğmel vekil...

  • Emir Mustafa

    20.8.2014 10:05:00

    Bir insanın bu tahlili yapması zordur. Ama kendi ruh halini anlayınca zor olmuyor. Helal sana Salihoğlu. Helal sana sadık ahmak..

  • Dursun PENEKLİ

    20.8.2014 08:41:00

    Beş aydır Risâle-i Nurun neşrine bandrol engeli uygulamasına sebeb olup Risale-i Nurun muhtaç gönüllere ulaşmasını engelleyenleri Allah (cc)’a havale ediyorum. Bende soruyorum; kesintiye sebep olanların vicdanı rahat mı acaba?

  • Bahaddin Yavuz

    20.8.2014 06:47:00

    Duanıza âmîn... diyoruz. Risale-i Nur’un neşrine bandrol yasağında 140. gündeyiz, yani dört ay yirmi gün oldu, Risale-i Nur: Bediüzzaman Hazretlerine sünuhat(kalbe gelen manalar, doğuşlar) ve ilham ile Cenab-Hakk’ın lutfu ile yazdırılmış ve Kur’an-ı azimüşşan’a bağlı, helaket ve felaket asrı olan zamanımızdaki insanlığın dalalet ve sapıklıktan kurtulmasına vesile olan emsalsiz bir Kur’an tefsiridir, yani vehbi ilimdir, böyle bir eseri değil AYLARCA, BİR DAKİKA DAHİ YASAKLAMAK BÜYÜK BİR MANEVİ CİNAYETTİR. Bu yasak ve devlet tekeline alma girişiminden sonra yurt çapında onlarca ikaz mahiyetinde afetler, musibetler geldi, Ey bu yasağı çıkarıp devam ettirenler aklımız başımıza ne zaman gelecek, daha büyük felaket ve musibetler gelmeden bu iki dehşetli yanlıştan, yetkililerin bir an önce vazgeçmelerini talep ediyoruz, bu iki yanlışın arkasıda zındıka komitesi olduğu kesindir, AKP’li yetkililer bunu düşünüp zındıka komitesinin oyununa daha fazla gelmemelidir!

  • celal can

    20.8.2014 01:23:00

    Risalei nur bizlere asr-i saadet modelini hazir bir sekilde önumuze koyuyor.Biz ustadimizinkim oldugunu bilenletden degilmiyiz?Risalei nurlarda gecen her konunun bizim icin önemi cok buyuk .Bu önemli konulara ruyalarda dahil.Risaleinur talebesi dostu kardesim diyen hic bir kisi ve grup inkar edemez.Ustadimiz Risalei nurlarin icine koydugu her konu Risalei nur sevdalilari icin bir hazine.Mesveret ve istisarenin en guzel orneklerinden biri Ruyada bir hitabe yazisinda gecen; Bir cuma gecesinde nevm ile alem-i misale girdim.Biri geldi,dedMukadderat-I islam icin tesekül eden bir meclis-i mutesem seni istiyorGittim,gördüm ki,münevver,emsalini dunyada gormedigim,selef-i salihinden ve asarin mebuslarindan her asrin meb ’uslari icinde bulunur bir meclis gördüm.Hicap edip kapida durdum.Onlardan bir zat dediki;Ey felaket ve helaket asrinin adami,seninde reyin var,fikrini beyan et! ila ahir...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı