AKP içinden iki parti çıkacağı haberleri azalsa da, dün yapılan İstanbul seçiminin ardından ya da Eylül-Ekim aylarında eski Başbakanlardan Ahmet Davutoğlu’nun partisini kuracağı anlaşılıyor.
Partileşme haberi kulislerde konuşulmaya başladığı andan itibaren AKP yönetimi, parti kuracağı söylenen isimlerle beraber olacağı anlaşılan isimleri yeni oluşturulan kurullara veya banka yönetimlerine alarak bunun önüne geçmeye çalışıyor. İşe yarar mı, yaz aylarında göreceğiz.
Kulislerde, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Ahmet Davutoğlu arasında telefonda sert tartışmaların olduğu konuşuluyor. Bu haberin doğru olup olmadığını bilemiyoruz, ama Davutoğlu’nun yola çıkarken yayınladığı uzun mesajında söylediği şu cümleler hâlâ tazeliğini koruyor: “Ekonomik kriz inkâr edilemez. Özgürlükçü söylemin yerini güvenlikçi söylem aldı. Yargının kontrol altına alınması en büyük suç. Basın propaganda aracı haline geldi. Akraba kayırmacılığı yozlaşmanın göstergesi. Cumhurbaşkanı seçimlerde taraf oldu ve ortamı gerdi, toplumun yarısıyla psikolojik kopuş yaşandı. MHP ile ittifak AKP’ye zarar verdi…”
Davutoğlu bu tenkitlerini uzun bir açıklamasında yapmıştı. Sonrasında da tenkitlerini sürdürdü. Tabiri caizse gemileri yaktı ve bu noktadan sonra geri dönüşü zor görünüyor. İkinci bir parti daha kuracağı söylenen Ali Babacan ise açıklama yapmaktan ziyade temaslarla çalışmalarını yürütüyor. İkili görüşmeler yaptığı söyleniyor. Şu anda Meclis’te bulunan başka partilerden bazı milletvekilleri ile de görüşmeler yapıyor. Yani, derinden gidiyor.
Bu partiler kurulur mu, ne zaman kurulur bilemeyiz, ama seçimin ardından kaynamaların süreceği görülebiliyor. Kurulların, yönetim kurulu üyeliklerinin bu durumu düzeltemediği de anlaşılıyor.
Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu’na atanan Bülent Arınç’ın geçtiğimiz günlerde bir televizyonda ittifak meselesi ve AKP’nin politikaları konusunda yaptığı açıklamalar dikkat çekmişti. Erdoğan’la yaptığı bir saatlik görüşmenin hemen ardından yaptığı açıklamalarda partisinin seçim stratejisini ve bazı uygulamaları eleştiren Arınç’ın, “Eski sistemde kendi adaylarımızla gitseydik yüzde 95 kazanırdık” derken Partili Cumhurbaşkanlığı sistemini eleştirmekten “şimdilik” kaçınıyor. Bunu da, “Cumhurbaşkanlığı sistemini tartışmak için henüz erken. Birtakım uygulamaları görmek gerekiyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın olmazsa olmazı bu sistem. Henüz bir sene geçti. Eleştiriyi erken buluyorum” sözleriyle ifade ediyor.
Binali Yıldırım’ı sahaya geç çıkmasıyla eleştiren Arınç, “Zamanında çıksaydı bu hallere düşmezdik” diye de bir bakıma sitemini dile getiriyor.
Her iki açıklamayı yan yana koyduğunuzda bugünden başlamak üzere AKP’de bu tür eleştiriler devam edeceği anlaşılıyor. Diğer yandan da cumhur ittifakının durumunun masaya yatırılmasına da kesin gözüyle bakılıyor. Bunu Arınç’ın sözlerinden, ittifakın adayı Yıldırım’ın “Kürdistan ve pekeke” sözlerine gösterilen ağır tepkiden, ittifakla değil, ayrı ayrı girilen illerde AKP’nin kaybetmesinden anlayabiliyoruz.
Öyle görülüyor ki siyaset hayli hararetli ve sıcak geçecek. Bekleyip görelim.
***
SORUYA ANLAM VEREMEMEK!
İstanbul seçmeni dün sandık başına gitti, kararını verdi. Seçim sonuçları şu an itibariyle ne oldu bilemiyoruz.
Millet İttifakı adayı Ekrem İmamoğlu ile Cumhur İttifakı adayı Binali Yıldırım’ın televizyonda canlı yayın yapana dek meydanlarda ve televizyon ekranlarında pek gözükmeyen Cumhurbaşkanı Erdoğan seçime bir hafta kala öyle konuşmalar yaptı ki tıpkı 31 Mart öncesi gibi sert üslûbuna geri döndü. Erdoğan seçimi bir iki gün kala TRT spikerinin “Artık kucaklayıcı, daha yumuşak bir dile mi ihtiyaç var?” sorusuna gösterdiği tepki akıllarda kaldı. Soruya, “Niye sorduğunuzu anlamadım” karşılığını veren Erdoğan’a spiker, “Yok efendim…” dese de, sert ifadelerine devam etti.
Şimdi olacak şey, seçim bitti, kavga bitti… Bugünden itibaren Türkiye ittifakı benzeri söylemlerine devam edilebilir, ama millet bu söylemleri unutur mu, bilemiyoruz…
***
MİLLET NE İSTİYOR
Seçimler bitti. Artık millet, kamplaştırıcı, kutuplaştırıcı siyaset anlayışı istemiyor. Uzlaştırıcı bir siyaset dili istiyor… Rakibinin hain ve düşman ilân edilmediği bir anlayış bekliyor. 31 Mart’ta da bunun işareti çok net verilmişti… Bugünden tezi yok artık siyasetin dili değişmeli…