Kadir üçüncü sınıfa gidiyordu. Son zamanlarda sınıfın seviyesini yakalamış okulu ve dersleri sevmeye başlamıştı.
Artık bir an önce zilin çalmasını beklemiyor, korkarak ta olsa derste parmak kaldırıyordu. Günleri mutlu ve huzur içinde geçiyordu.
Bir gün öğretmen Hayat Bilgisi dersinde, “Baharın gelişini bir cümleyle nasıl anlarız?” diye sınıfa bir soru sordu. Öğretmen soruyu cevaplayan öğrenciyi tahtaya kaldırarak yazmasını istedi. Öğrenciler tahtaya kalkarak baharın gelişini tebeşir ile tahtaya yazdı. Parmağı havada bekleyen Kadir de tahtaya kalktı yazmaya başlamışken öğretmen: “Sağ elinle yaz” diye söyleyince Kadir yerinde çivilenmiş gibi kaldı.
Kadir öğretmenin dediğine şaşırmıştı. Öğretmen sert konuşmasına devam ederek: “Bundan böyle sağ elinle yazacaksın” dedi. Kadir tebeşiri sağ eline aldı ve ilk defa yazmaya başlayan birinci sınıf öğrencisi gibi ağır ve zorlanarak yazmaya başladı. Uzun bir çabadan sonra bir kelimeyi ancak yazabildi. Öğretmen Kadir’e “Sol elinle yazmak yasak” dedi.
Kadir öğretmenin sert sözleri ve bakışları arasında çaresizce ağlamaya başladı. Gözyaşlarını silerken “Ben niye solağım” diye kendine kızdı. Sınıfta tek solak oydu. Her öğrenci güle oynaya yazı yazarak sırasına geçmişti. Kadir sağ elinin parmakları tebeşirle yazarken kırılacakmış gibi ağrımıştı. Öğretmen: “Ne biçim öğrencisin?” dediğinde Kadir’in özgüveni yerle bir olmuştu. Kadir sağ elle yazamayınca öğretmen hışımla masanın üstündeki sopayı aldı “Elini aç ve parmaklarını birleştir” dedi. Kadir korku içinde sopa parmakların ucuna değdiğinde parmakları ateş düşmüş gibi yandı. Kadir eve geldiğinde babası işten dönmüştü. Kadir babasına parmaklarını göstererek “Baba öğretmen beni dövdü” deyince babası “Belki sen dayağı hak etmişsin?” dedi. Kadir babasının onu anlamamasından sonra annesine döndü annesi Kadir’e dolaptan bir merhem getirerek parmaklarına sürdü. Kadir o günden sonra sınıfa, öğretmene ve babasına küstü. Ne bir daha sınıfta parmak kaldırdı, ne de bir sıkıntısı olduğunda babasına anlattı.
Kadir yıllar sonra öğretmen oldu. Tayini ilkokulu okuduğu okula çıkmıştı. İşin garibi dayak yediği sınıfta öğretmen olmuştu. Sınıfa girdiğinde yaşadığı o zor günler gözlerinin önüne geldi ve birkaç damla gözyaşı yanaklarından aşağı dökülürken masaya oturdu. Hiç konuşmadan öğrencilere tek tek baktı.
Aradan bir ay geçmişti. Solak olan öğrencileri tespit etti ve yanlarına oturdu. Çocuklara “Solak mısın?” diye sorduğunda öğrenciler çekinerek “Evet” deyince Kadir gülümseyerek “Ben de solağım” deyince öğrencilerin yüzündeki korku gitmiş güven gelmişti.
Kadir öğrencilik yıllarındaki kırık kalbini öğretmen olduktan sonra da yanında taşıdı. Her öğrenciyi kendi çocukluğundaki bir çocuk gibi görerek onları doyacakları kadar çok sevdi. O körpe yüreklerini ders anlatmaktan çok sevgi ile besledi. Kalpleri kırılmasın diye sevgisini cömertçe onlara gizlemeden verdi.
Kadir 45 yıl sonra bir öğrencisiyle karşılaştı: “Öğretmenim bize gösterdiğin şefkatinin sıcaklığını hâlâ yüreğimizde hissediyoruz” deyince Kadir, “Yüreklerinizde hâlâ yerim varsa demek ki öğretmenlik yapmışım” dedi.