ABD Başkanı Donald Trump’ın, “Ortadoğu Barış Planı” bölge hakkındaki tartışmaları derinleştirdi.
Trump’ın, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’yu da yanına alarak 28 Ocak 2020’de Beyaz Saray’da açıkladığı planın, damadı Jared Kushner’in gözetiminde hazırlandığı ileri sürülüyor. Netanyahu’nun da planla ilgili “Filistinliler için son fırsat olabileceği” ifadeleri, Filistin’e duyarlı çevreleri hareketlendirdi. Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, açıklanan planın “komplo” şeklinde değerlendirerek reddetti.
Özetle Trump’ın planının temel TAVSİYEleri
“Öncelikle İsrail topraklarında, İsrail’in egemenliği tanınacak.” Hatta Trump, bununla ilgili bir haritayı sosyal medyadan paylaşmıştı. Ancak İsrail topraklarının nerede başladığı bittiğine dair net bir ölçümden söz etmek zor. Zaman zaman dillendirilen “arz-ı mev’ûd, büyük İsrail” vb. söylemler kuşkuları artıyor. İlerleyen dönemlerde bu toprak anlayışının daha geniş bir alanı ifade etme ihtimali yüksek olabilir. Zaten kastedilenin de bugünkü İsrail sınırları olmasa gerek. Trump’ın haritasında “Doğu Kudüs’te Filistin başşehri ilân edilmesi ve ABD Büyükelçiliği açılması, Kudüs’ün İsrail’in bölünmemiş başşehri olarak kalması” yer alıyor. Ancak hem İsrail’in hem de Filistin’in Kudüs konusunda farklı düşünceleri bulunuyor. Filistinliler, İsrail’in 1967’de işgal ettiği Doğu Kudüs’ün gelecekteki devletlerinin başşehri olmasında ısrar ediyorlar.
Plana göre “hiçbir Filistinli veya İsrailli evlerinden çıkartılmayacak”, bu da bizleri, İsrail işgali altında bulunan Batı Şeria’daki mevcut Yahudi yerleşimlerinin kalacağı düşüncesine yönlendiriyor. Yine planda “Yahudiler için kutsal bilinen Tapınak Dağı ve Müslümanlar için El-Haram El-Şerif korunacaktır. İsrail, Kudüs’te kutsal bölgeyi yöneten statükonun sağlanması için Ürdün Kralı ile birlikte çalışacak. Ürdün, dinî alanının yönetimi için çalışacak.” Trump’ın haritasında “Filistinlilere tahsis edilen bölge 4 yıl boyunca açık ve gelişmemiş kalacak. Bu sürede, Filistinliler anlaşmayı inceleyebilir, İsrail ile müzakere edebilir, bir devlette olması gereken kriterleri yerine getirebilir.”
Trump’a göre plan “İsrail’in güvenliği için iki devletli bir çözüm tavsiyesi” sunuyor. Hatta “Filistinliler’in kendilerine ait bağımsız bir devlete kavuşması için bir fırsat” olarak deklare ediyor. Ayrıca Trump, “gelecekteki Filistin devletinde, terörizmin kesin reddedilmesi dahil olmak üzere, devlet olma şartları yerine getirildiğinde ‘bitişik bölge’ kurmak içinde çalışacağız, dedi. Birde Trump “Filistinliler, terörizm ve aşırıcılığı ilerletmek için, onları piyon olarak kullanmak isteyenler tarafından yoksulluk ve şiddet içinde bırakıldılar. Çok daha iyi bir hayatı hak ediyorlar” diyerek “vizyonum her iki taraf için de kazan-kazan fırsatı sunmak” şeklinde planını savunuyor.
Plana tepkiler
Gazze Şeridi’nin kontrolünde tutan HAMAS, “Filistin ulusal projesini tasfiye etmeyi amaçlayan bu planı reddettiklerini” duyurdu. BM de, 1967 savaşından önceki sınırlara dayanan iki devletli çözüme bağlı kaldıklarını, BM kararları, uluslar arası hukuk ve ikili anlaşmalar temelinde barış talebini yineledi.
Plana İsrail’den de tepkiler mevcut. İsrail İnsan Hakları Grubu B’Tselem ise, “tavsiyelerin bir tür apartheid (Güney Afrika’da ırk ayrımcılığına dayanan rejim) öngördüğünü, Filistinliler’i küçük yalıtılmış anklavlara (bir ülkenin, başka bir ülke sınırları içinde kalan toprağı) zorlandıklarını” bildirdi. İsrail Şimdi Barış Örgütü “planın göz alıcı olduğu kadar, gerçeklikten uzak ve istikrara getirmeyeceğini” kaydetti.
Arap ülkelerinin bölünmüşlüğü
Arap Ligi üyeleri de 1 Şubat Cumartesi günü Kahire’de gerçekleştirdiği toplantı sonucunda “Tump’ın 181 sayfalık plan tavsiyesinin, Filistin halkının asgarî haklarını ve taleplerini karşılamadığını” belirterek kabul etmediklerini ilan ettiler. Arap Ligi Başkanı Ahmet Aboul Gheit alınan kararın “ABD vizyonuna değil, kolektif Arap pozisyonuna dayandığını” açıklayarak bölgede aktör olarak varlıklarının işaretini vermeye çalışıyor.
Arap Ligi’nden Filistin yanlısı gelen açıklamalara rağmen, Arap ülkeleri arasındaki görüş ayrılıkları da biliniyor. Trump’ın 28 Ocakta açıklandığı planın toplantısına BAE, Bahreyn ve Umman gibi bölge ülkelerinin Washington Büyükelçileri’nin katılması dikkatleri çekmiştir. ABD’nin müttefiklerinden Suudi Arabistan ve Mısır, “Trump’ın çabalarını takdir ettiklerini ve planın muhtevası hakkında yorum yapmadan yeni müzakereler” çağrısında bulundular. Ürdün, “1967 sınırlarına bağlı kalınmasında” ısrarcı olurken; Katar ise, “uzun soluklu ve âdil barış” çabalarını memnuniyetle karşıladı.
Aynı konu hakkında, Arap ülkelerinin farklı pozisyonlar almaları sürpriz karşılanmadı. Çünkü ortak düşman görülen İran’a karşı ABD’nin desteğini garanti etmek irişimindeler. Filistinli gazeteci-yazar Ramzy Baroud’a göre “Ocak ayında ABD ve İran’ın kısa süreli askerî çatışması, bazı Körfez ülkelerini Washington’un tek koruyucusu olduğuna ikna etti. Bazı Araplar Filistin’i tamamen terk etti ve hayalî bir İran tehdidine karşı savunma yapabilmek için İsrail’i kucaklıyorlar.” Dolayısıyla Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden sonra yaşanan ABD ve İran kısa çatışmasının ardından, Trump’ın planını duyurması manidar karşılanıyor.
Trump’ın ve damadının planının bölgeye istikrar getirmeyeceğini yine en iyi kendileri biliyorlar. Asıl tartışılması gerekenin ise Kudüs, Filistin’in devlet olma durumu, tanıma, sınırlar, yerleşimler, mülteciler, vd. olmalıdır.