Tabiî ki ‘derelerden petrol akması uzak bir ihtimal, ama akan sular da esasında hükmen ‘petrol’ değil mi? İşini bilen idareciler ‘dere’lerden olması gerektiği gibi istifade etse ‘petrol akmış gibi’ bir netice ortaya çıkmaz mı?
Son zamanlarda altın madenciliği üzerinde yoğun bir tartışma yaşanıyor. Umumî kanaate göre, altın madenleri işlendikçe parayı şirketler kazanıyor ve milletimiz, ortaya çıkan bu ‘kâr’dan yeteri kadar pay alamıyor.
Prensip olarak madenciliğe karşı çıkmak Türkiye ve dünya gerçekleriyle örtüşmeyebilir. Fakat ‘yabancı şirketler’in kendi ülkelerinde yapamadıkları işleri ve çevre tahribatını Türkiye’ye yapabilmesi ve buna izin verilmesi bir çelişki değil mi? Acaba Türkiye’deki madenler ‘hür dünya’da geçerli olan kural ve kaidelere göre mi işleniyor?
Yakın geçmişte İliç’de yaşanan bir ‘kaza’ oldu ve o vesile ile bilhassa altın madenciliği ile ilgili ciddi iddialar ortaya atıldı. Bu iddialarla ilgili olarak milleti ikna edici cevaplar verilmedi. Bunun yerine tartışmaları örtmeye ve problemleri halıların altına süpürmeyi tercih ettiler.
Son günlerdeki tartışma, Uşak’a su sağlayan barajın kuruması ve şehirde ciddi su kesintisinin yapılacağının ilân edilmesiyle başladı. Tartışmaya katılan isimlerden biri de Merkez Bankası eski Başkanlarından Durmuş Yılmaz oldu. Yılmaz, sosyal medyadan paylaştığı mesajında şöyle demiş: “Ey suyun anavatanı #MuratDağının eteklerinde susuz kalan 250 bin nüfuslu şehir, Uşak. Uşaklı yurttaş, bil ki yıllık 12 milyon m3’ten fazla tüketimi ile altın madenciliği sana yeraltında da su bırakmadı.” (@DurmusYillmaz, 16 Ağustos 2025)
Tartışma alevlenince Yılmaz geri adım atmadı ve yeni mesajlarla madencileri sorumlu tutmayı sürdürüp (özetle) şöyle dedi:
“Köyüm Karacaömerli altın madeninin kuş uçuşu 3 km kuzeyinde. Köyde doğal cazibe ile akan 6 çeşme vardı. Madem açıldıktan sonra bu Çeşmeler tek tek kurudu. Maden Ulubey akıferinden elde ettiği sudan bizim köyle birlikte 2 köye su getirdi, fakat düzenli akıtamadığı için köy susuz kaldı. Döşenen su hattı iptal edildi. 6 çeşmenin 15-20 metreden suyunun çıktığı alana İl Özel idaresi 195 metre derinliğe sondaj yaparak suya tekrar ulaştı. Köy bu gün bu suyu kullanıyor. Maden ocağının derinliği arttıkça köyde sondajla ulaşılan suyun debisi giderek azalmaktadır. Bugün 650 metre derinliğe indiği söylenen maden çukurunun derinliğinin daha da artması yeraltı suyunu çukura yönlendiriyor. Çukurda toplanan su 2021 Ağustos’unda olduğu gibi 3 gün 3 gece dereye akıtılıyor. (Şirket buna hasat edilen yağmur suyu diyor, inanırsanız). İhtiyaç için onca masraf yapılarak hasat edilen su niye dereye boşaltılır! Değerli yurttaşlarım bu türden tartışmalar asıl meseleyi örtüp bizi kök meseleyi tartıştırmamaktır. Kök mesele nedir? Kök mesele Türkiye’nin bu işten net kazancının ne olduğudur. (...) Benim itirazımın temeli bu gayri adil paylaşımdır. İddiam odur ki (elde edilen) 100 birimlik katma değerin taş çatlasa, en iyimser varsayımla, 5-6 birimi ülkede kalıyor. (...) Söylenecek çok söz ve paylaşacak çok sayı var, ama sonuç olarak şunu söyleyeceğim. TR’de altın madenciliği müstemleke altın madenciliğidir.” (@DurmusYillmaz, 20 Ağustos 2025)
Durmuş Yılmaz’ın eski, ama çok yeni olarak görülmesi gereken ‘sabitlenmiş’ şu mesajını da unutmayalım: “Derelerinizden petrol aksa, dağlarınızdan altın fışkırsa, eğer adalet kavramı yok ise ve kurala göre değil duruma göre adaleti benimsemişseniz, ülkede ekonomik gelişmeden ve kalkınmadan bahsedemezsiniz.” (25 Kas 2020)
Bakınız, yine gelip adalet meselesine, daha doğrusu adaletsizliğe tosladık!