Riya, dalkavukluk, münafıklık; istibdat gölgesi altında ortaya çıkan marazlardır.
Büyük, küçük her türlü topluluk eğer istibdadı barındırıyorsa, o topluluğun fertleri ahlâken çöküş tehdidi altındadır. Çünkü bir toplulukta yalanın çeşitleri yayılmaya başladığında, devamında su-i ahlâkın bütün çeşitleri de kaçınılmaz olarak gelecektir. Bu aile içinde de böyledir, riya ve istibdat genellikle aynı kişide bulunur. Çünkü ikisi birbirini doğuran hasletlerdir. Gücün karşısında riyakârlık, güçlü olduğu anda müstebitliği netice verir. Bu yüzden bir kişide riya başlamışsa, o kişide aynı anda istibdat da filizlenecektir.
Özellikle aile içinde bu su-i hasletlere azamî dikkat edilmelidir. Çünkü çok hızlı bir şekilde yayılır ve gelecek nesilleri de bozar. Babada başlayan tahakkümâne tavır, annede riyayı doğurur. Annedeki riya, annenin çocuğa istibdadını netice verir. Tahakküme uğrayan çocuk, riyaya meyleder ve böylelikle ailenin tamamı bu kötü marazlara bulaşmış olur. Neticede güç karşısında boyun eğen, kendinden daha zayıfa zulmeden bir nesil yetişir. Bediüzzaman bu duruma 24. Lem’a’da dikkatleri çekmiştir:
“Maatteessüf biçare mübarek taife-i nisâiye, zalim erkeklerinin şerlerinden ve tahakkümlerinden kurtulmak için, başka bir tarzda, zaafiyetten ve aczden gelen başka bir nevide riyâkârlığa giriyorlar.”
Bu istibdat, riya zinciri bir yerde kırılmalıdır. Sünnet-i Seniyye’ye baktığımızda erkeğin tahakküme hakkı olmadığını, kadının da pasifize edilmiş bir rolde olmadığını görürüz. Kadın hakkını, hukukunu üslûbunca ve saygı çerçevesinde savunabilmelidir. Erkeğin yanlış bir tavrına, sözüne “Bu yanlıştır” diyebilmelidir. Ancak ne yazık ki eşe itaat kavramı, muhafazakâr çevrelerce yanlış anlaşılıyor. İtaat riyakârlıkla karışıyor ve ahlâk bozuluyor. Ailede başlayan bu bozulma, riyakâr fertlerden oluşan; zorbalığa sesini çıkarmayan bir toplumu netice veriyor. İtaat kavramında haksızlık karşısında susmak, yanlışa ses çıkarmamak yoktur. Aile, hakkın hukukun savunulabildiği bir antrenman yeri olmalıdır. Doğru bir üslûpla yanlışa ses çıkarmak sıdkın, doğruluğun mehasinlerindendir. Karşı tarafa yanlışını söylemek ondaki müstebit tavrı da kırar ve “hata yapabilen” biri olduğunu hatırlatır.
Bir toplumun aileleri o toplumun görüntüsüdür. Eğer toplumda istibdat hâkimse dönüp ailelerimize de bakmak gerekir. Erkek ve kadınların zihniyet olarak safileşip, “din”miş gibi görünen yanlış geleneklerden arınması gerekir. “Bu toplum neden düzelmiyor?” sorusunun bir cevabı da buralarda gizlidir. Önce zihniyet olarak doğru bildiğimiz yanlışları bir gözden geçirmek gereklidir. Sünnet-i Seniyye iyice irdelenmeli ve zihinler onunla temizlenmelidir.