"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bir asırdır, hakikî Cumhuriyeti bekliyoruz…

Osman ZENGİN
29 Ekim 2021, Cuma
Evet, bir asra, iki sene kala bunu söylüyoruz.

Altı asırlık Osmanlı Devleti, iç ve dış fitne ve îhanetler neticesinde yıkılınca, yerine getirilen rejim, idare şekli olan Cumhuriyet, isim olarak tam bir İslâmî idâre şekliydi. Ama maalesef, sadece isimden ibaret kaldı. Tatbikatta ise, Cumhuriyet ile alâkası yoktu.

Padişahlık sistemi, esasında İslâmî bir idare şekli değildi. Çünkü İslâmiyet milletin idare şeklinde intihabı, yani seçimi esas alır. Öyle, babadan oğula intikal eden saltanat şeklinde bir idare şekli İslâmî değildir. Bunu Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri eserlerinde anlatıyor. Ve cumhuriyet sisteminin ilk misâlini de Hz. Ebubekir (ra) seçiliş şeklinden veriyor.

Hakikî mânâdaki Cumhuriyeti arzulayan, ama maalesef, tam tersiyle, “cumhuriyet düşmanı” diye suçlanan Bediüzzaman Hazretleri, Cumhuriyeti şöyle tarif ediyor: “… Eskişehir Mahkemesi’nde gizli kalmış, resmen zapta (kayıtlara) geçmemiş ve müdafaatımda dahi yazılmamış bir eski hatırayı ve lâtif (güzel) bir vâkıa-i müdafaayı (müdafaa hadisesini) aynen beyan ediyorum. Orada benden sordular ki: ‘Cumhuriyet hakkında fikrin nedir?’ Ben de dedim: Yaşlı mahkeme reisinden (Eskişehir Mahkeme Başkanı) başka, daha sizler dünyaya gelmeden, ben dindar bir cumhuriyetçi olduğumu elinizdeki tarihçe-i hayatım isbat eder. Hülâsası şudur ki: O zaman şimdiki gibi, hâli (boş) bir türbe kubbesinde inzivada idim. Bana çorba geliyordu, ben de tanelerini karıncalara veriyordum. Ekmeğimi onun suyu ile yerdim. Benden sordular, ben dedim: ‘Bu karınca ve arı milletleri cumhuriyetçidirler, o cumhuriyet perverliklerine hürmeten taneleri karıncalara veriyorum.’ Sonra dediler: ‘Sen, selef-i sâlihîne (sahabe ve tabiin) muhalefet ediyorsun?’ Cevaben diyordum: ‘Hulefâ-i Râşidîn (ilk dört büyük halife) hem halife hem reis-i cumhur idiler. Sıddîk-ı Ekber (Hz. Ebu Bekir ‘ra’), Aşere-i Mübeşşere ve Sahâbe-i Kirâma elbette reis-i cumhur (Cumhurbaşkanı) hükmünde idi. Fakat mânâsız isim ve resim değil, belki hakikat-ı adâleti (gerçek adalet) ve hürriyet-i şer’iyyeyi (İslâmiyet’in tarif ettiği hürriyet) taşıyan mânâ-yı dindar cumhuriyetin (dindar cumhuriyetin) reisleri idiler.”

Evet, Üstadın târif ettiği hakikî Cumhuriyet buydu. Bir asırdır tatbik edilen idâre ve rejimi de, Üstad o şahane cümleleriyle şöyle anlatıyordu: “İstibdâd-ı mutlaka (mutlak baskı, diktatörlük) ‘cumhuriyet’ nâmı vermekle, irtidâd-ı mutlakı (kayıt altına alınmayan mutlak dinsizlik) rejim altına almakla, sefâhet-i mutlaka (mutlak ahlâksızlık, nefsin emrinde gitmek) ‘medeniyet’ ismi vermekle, cebr-i keyfî-i küfrîye (keyfine göre, küfrü, zorla tatbik etmek)  ‘kanun’ ismini takmakla hem sizi iğfal (kandırma, aldatma) hem hükümeti işgal hem bizi perişan ederek, hâkimiyet-i İslâmiyeye ve millete ve vatana ecnebi hesabına darbeler vuruyorlar.”

İşte, tam ve hakikî bir Cumhuriyetin tarifini yapan, hasretini çeken Üstad, 1948 senesinde, zulmen ve haksız yere sokulduğu Afyon Hapishanesi’nde iken hapishane müdürü tahrik etmek için (cumhuriyet düşmanı zannediyorlar ya…) bir Cumhuriyet Bayramı’nda tahrik için koğuşuna bayrak astırır. Üstadın, bu harekete kızacağını zannederken, müdürün hiç ummadığı bir şekilde Üstad ona: “Müdür Bey, size teşekkür ederim ki, Kurtuluş Bayramı’nın bayrağını, benim koğuşuma astırdınız. Hareket-i Milliye’de, İstanbul’da İngiliz ve Yunan aleyhindeki Hutuvat-ı Sitte eserimi tâb ve neşri ile belki bir fırka kadar hizmet ettiğimi Ankara bildi ki, Mustafa Kemal şifre ile iki defa Ankara’ya taltif için istedi. Hatta demişti: ‘Bu Kahraman Hoca bize lâzımdır.’ Demek benim bu bayramda bu bayrağı takmak hakkımdır.” Tabiî bu oyun da aksülamel yapınca, hapishane müdürü şaşırıp kalıyor.

 Evet, başta da söylediğimiz gibi, Üstad hakikî mânâda, dindar bir cumhuriyetçiydi ve onu istiyordu. Ama “cumhuriyet” ismi altında, mutlak keyfîlik ve kanunsuzluk yapan şahs-ı vahîdlik ile çeyrek asır kadar bu milletin anasını ağlattılar. (Ne garib ki, arada; Menderes ve Demirel gibi şahısların demokrat idâresinden sonra, şu anda da Türkiye, şahs-ı vahîd ile idâre ediliyor. Yâni, bir asır sonra, idâre olarak aynı noktadayız.) Dinsizliği, ahlâksızlığı ve bu milletin mayasında olmayan her türlü menfî işleri bu millete zorla yaptırmaya çalıştılar.

Bu menfîliklere son veren, Üstad Bediüzzaman’ın tarifinde kendini bulan, hakikî Cumhuriyeti istiyoruz. Ve bir asırdır, bu mânâdaki, hakikî Cumhuriyeti bekliyoruz…

Okunma Sayısı: 1963
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Hıdır Yıldırım

    29.10.2022 23:00:43

    Bediüzzaman Said Nursi gerçek manada dindar bir cumhuriyetçidir. Hayatı buna şahittir. Ona zulmedenlerin elinde hiçbir geçerli delil,belge mevcut değildir. Keyfi muamele ile kendine her türlü işkence ve zulmü yapanlara "ZALİMLER İÇİN YASASİN CEHENNEM" demiştir.

  • Hüseyin

    29.10.2022 13:31:20

    Ömer bey kardeşim, iyi anlamak lazım. Osman kardeş orda, üstadın sözlerini anlatmış. Onun mukayese ile alakası yok. " ‘Sen, selef-i sâlihîne (sahabe ve tabiin) muhalefet ediyorsun?’ Cevaben diyordum: ‘Hulefâ-i Râşidîn (ilk dört büyük halife) hem halife hem reis-i cumhur idiler. Sıddîk-ı Ekber (Hz. Ebu Bekir ‘ra’), Aşere-i Mübeşşere ve Sahâbe-i Kirâma elbette reis-i cumhur (Cumhurbaşkanı) hükmünde idi. Fakat mânâsız isim ve resim değil, belki hakikat-ı adâleti (gerçek adalet) ve hürriyet-i şer’iyyeyi (İslâmiyet’in tarif ettiği hürriyet) taşıyan mânâ-yı dindar cumhuriyetin (dindar cumhuriyetin) reisleri idiler.” bu kısım üstada mahsustur.

  • Süleyman Başaran

    29.10.2022 10:35:23

    Maşallah Değerli Abim Yazılarınızı Beğenerek takip ediyorum

  • Ömer Arcok

    29.10.2022 10:27:21

    Cumhuriyetle ilgili Dort halife ile tek parti diktatorlerini mukayese etmek hayırda şeytanla melaikeleri mukayese etmek gibidir.Halbuki şeytan sırf şer olup hayırda hiçbir nasibi yoktur

  • Canip pirim

    29.10.2022 09:30:35

    Çok teşekkür ederim cumhuriyet Bayramındaharika bir ders

  • Tevfik

    29.10.2022 08:42:29

    Allah bize hakiki Cumhuriyeti nasip etsin.

  • Turgut

    29.10.2022 08:27:49

    Bu yazının ruhu 1000 sene önce hakikat olsa idi islam toplumu Halifelik denen babadan oğula sistemini değil seçimli sistemle devam ederdi. Halifenin değil Allahın kulu olurdu. Osmanlı tebası değil Cumhuriyet bireyi olmakla gurur duyardı. Harika bir yazı. Üstadın ilminin açık bir lisanla anlatımı. Elinize kaleminize canınıza sağlık.

  • Ali TAM

    30.10.2021 00:06:24

    Her Yeni Asya okuyucusunun okumakla kalmayip hafizasinin bir kösesinde canli tutmasi ve yeri geldiginde kapaklari acip suyu bosaltilan BARAJ gibi Insanligin menfaatine bu harika HAKIKATLER akitilmalidir. Tebrikler Osman Agabey. Tesbihte hata olmasin insaallah hayir hasenat icin milletimizin yaptirdigi cesmeler gibi bu hakikat pinari makaleleriniz ebediyyen amel defterinize hasenat olarak aksin. Amin.

  • Hilal

    29.10.2021 16:58:42

    Osman abi, üstaddan da harmanlayarak yazdığınız makale çok güzeldi, Allah razı olsun. Yazdıklarınıza, bütün kalbimizle katılıyoruz.

  • Hüseyin

    29.10.2021 07:39:38

    Osman kardeş tebrik ederim. Tebrik ederim seni. Üstad Hazretlerinin ifadeleriylede beraber çok güzel tesbit etmişsin. Allah razı olsun kardeşim.

  • Azam Yılmaztürk

    29.10.2021 07:34:35

    Demokrasi yi halk benimser ise gelir öyle ise halkın irşad edilmesi lazım üstadımız böle diyor enerjimiz boşa gitmesin.

  • Canip pirim

    29.10.2021 03:28:43

    Hakiki cumhuriyet umudumuzu hiç bir zaman kaybetmedik o nun en kısa zamanda tahakkuk edeceğine inanıyorum teşekkürler Osman kardeşi saygılarımla

  • Mehmet Türeli

    29.10.2021 00:39:16

    Nedense 1923 ile 1938 tarihleri arasında Cumhuriyet adı altında millete yapılan zulümler, idamlar, dine yapılan hakaretlerin hepisi ilk adam değil de ismet inönü yapmıştır deniliyor. Oysa inönü 11 kasım 1938 tarihinde idarenin başına geçmiştir, elbette o da zulüm yapmıştır, neden 1. adam temize çıkarılıyor, hatta hayatta olursa onlara oy verir, bu kadar da gaflet olur mu.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı