14 Mayıs 1990 tarihinde Bolu’da Orman Bölge Müdürü olarak göreve başlamıştım. Bolu ilinin ekonomisinde Ormancılık önemliydi. Dağ Köylerinde yaşayan insanların Ekmek teknesiydi. Ahşap işleyen yüzlerce atölye ve fabrikalar tam kapasite ile çalışıyordu. Yeni sanayi bölgeleri kuruluyor. Ancak şehrin havasını kirletecek fabrikalara müsaade edilmiyordu.
Bolu Valisi Sayın Gökhan Aydıner telefonla beni aradı. Âcilen makamına dâvet etti. Toplantı salonuna girdim. Vali bey yer gösterdi. Katılımcıların; Orman Kaçakçılığından şikâyet ettiklerini, Ormanların Tahrip edildiğini, ağaç katliâmının neden önlenemediğini sordular. Vali bey iddiaları cevaplandırmamı istedi. Bolu’da Orman Bakanlığı’nı birinci derecede temsilcisi ve sorumlusu olarak “Bolu ve Düzce Ormanlarında kaçakçılar tarafından yapılan tahribatın tahminlerinin fevkinde olduğunu söyledim. Üretim, fidan yetiştirme, ağaçlandırma ve yeni ormanlar kurma faaliyetlerimizin yanında Ormanları korumada bütün gayretimize rağmen yeterli olamadığımızı anlattım.
Ve devam ettim:
Bu Ormanlar ormancıların mı?
Devletin ve halkın ormanları ise çözüm; kaçak ağaç kesen ve kaçıran organize örgütlere karşı devletin ve halkın ormanlarını koruma çalışmalarında devletin bütün organlarının seferber olması gerekir. Polis, Jandarma, İstihbarat ve Adalet mekanizması, basın ve diğer kurumların yanında sivil toplum kuruluşlarının biz Ormancılara yardımcı olmaları lüzumunu izah ettim..
Sayın Vali Gökhan Aydıner derhal Bolu Abant’ta bir toplantı düzenledi. Toplantıya, Orman Bakanlığı Bolu ilçelerinin jandarma komutanları, İlçe Emniyet müdürleri Bolu MİT müdürü, Bolu Başsavcısı, Bolu Komando Kumandanı, Bolu Başsavcısı katıldılar. Orman kaçakçılığının önlenmesi için bir eylem planı yapıldı. Orman Bakanlığı Bolu’ya bir helikopter göndermek suretiyle havadan kaçakçı takibi yapıldı. Böylece devletin gücü orman hırsızlarını yıldırdı.
Antalya, Muğla, İzmir’de Adana’da Mersin’de ormanlarımız yanarken, ülkemin ciğerleri yok olurken, ateş savaşçıları, ormancılar, yangınlarla savaşırken, yüzlercesine yeni şehitler katılırken, orman içi ve kenarı köylülerimizi evleri hayvanları tarladaki ürünleri yanarak kül olurken, medyada konunun uzmanı olmayan bazı kişilerin hezeyanlarına şahit oluyoruz.
Orman Bakanlığı’nda Orman Yüksek mühendisi olarak sahada 40 seneden fazla görev yapmış biri olarak yüksek sesle haykırıyorum:
Devlet ve milletçe bir yumruk olalım. Yangınlara karşı kucaklaşarak duvarlar oluşturarak orman yangınlarına geçit vermeyelim.
Problemlerimiz çok, ama müşkülleri çözeriz. Şimdi omuz omuza durma zamanıdır. Tenkit zamanı değildir. Canları pahasına ateşle boğuşan kahraman ormancıların moralini bozmayalım.
Bir hatıra: 1 Ağustos 1978 yılında Bursa Gemlik Körfezi Haydariye Köyü’nde çıkan Orman yangınında ben de Bursa Orman İşletme Müdür yardımcısı olarak yangında tam sekiz gün ekibimle mücadele ettim. Armutlu Köyü’ne kadar yangın, ormanlarımızı yaktı, köylümüzün zeytinliklerinde büyük zararlar meydana geldi. Nihayet yangın söndürülmüş Bursa’da Çekirge semtinde lojmanıma dön-müştüm. Üçüncü kattaki dairemin kapı zilini çalıyordum. Kapı açılmıyordu. Kapıyı yumrukladım, seslendim bağırdım kapı yine açılmıyordu. Apartmandan dışarıya çıktım. Arka balkonları tırmanarak üçüncü kattaki evimin balkonuna ulaşmıştım. Hanımla yüz yüze geldim. Bağırdım kızdım. Benim elimi tuttu içeriye aynanın karşısına beni götürdü: “Bak bakalım kendini tanıyabilecek misin?“ dedi. İnanın ben de kendimi tanıyamamıştım. İşte size yaşanmış hatıra.
İnanın orman yangını ile mücadele tam bir savaştır. Orman Bakanı Sayın Pakdemirli iki gün önce televizyonda yangın mevsimi sonunda bir sempozyum düzenleyip konunun uzmanlarını dâvet ederek problemleri ve çözüm önerilerini tartışmaya açacağını söyledi. Şu anda ateşle savaşımız devam ediyor. Hepimiz Ateş savaşçıları Orman Kahramanlarını destekleyelim.