Kudsi ve ilahi kaynaklı olmayan; iyilik yapmalar, güzelliğe sahip veya faydalı işler daima yapana, edene, sahip olana nankörlükle karşılık görürler.
Yanlışlıkla veya haddi aşarak, kendini bilmeyerek veya küçük küçük dünya menfaatleri için hareket edenlerde daima kendi nankörlüklerinin muhatabı ve hamisi olurlar. Bunun ilacı yalnız ve yalnız her işte, her yapılan fiilde Allah rızası için hareket edebilmektir. Ve bu fani dünyanın en büyük bir şeyini bile baki âlemin en küçük bir şeyine kıyaslamamaktır.
Nankör; bir bakıma tam elde edemediği her şeyi , haksızlık ve iz’ansızlık yaparak elde ettiklerini bir bakıma tekrardan dönerek inkâr ve yapma cihetine gider ki her haliyle sırıtır ve toplumun gizli aşikâr nefretini celbeder.
Bu dünya için yapılan nankörce hareketler böyleyken; eğer ahiret işleri için yapılan nankörlükler varsa durum çok daha vahimdir.
İmanın, tahkiki imanın kulak ve gözlerini açmadığını kör ve sağır insanoğlu acaba kendisinden, muazzam vücudî varlığından başlamak üzere neye, nasıl nankörlük yapmayı becerebiliyor? Ve şu muhteşem kâinatın hangi halini ve seylini nankörlükle ve inkârla karşılayabiliyor? Akıl ve izan bu işe şaşırıp kalır.
Dünya adına kendisine yapılan en küçük bir nankörlüğü bile, “affetmem, asla affetmem!..” nidalarıyla, karşılayan bu zavallı insan hangi akılla ve yüzle bütün kâinatın sahip ve mutasarrıfı olan Cenab-ı Hak’a nankörlük yapıyor ve yapılan nankörlüklerden hesaba çekileceğini hiç düşünmüyor mu?
Eğer insan ve insanlık bu geçici ve fani hayatta, ahiret hayatında huzur ve sevinç ve rahat istiyorsa; ne dünya işlerinde ne de ahiret işlerinde hiçbir fiile, amele nankörlük etmemelidir.
Mü’min için ise takdir, teşekkür; hamd ve şükür bu nankörlük hastalığı içinvçok lazımdır.