İnsan yaratılışından aldığı özellikleriyle gerçekten de fıtraten telâşeli ve acelecidir.
İnsanın bu sabırsızlığı eğer hastalandığı zaman işletilirse hastalığı kat kat artmaktadır. Halbuki hastalık zamanında geçen günler geçmiş, gelecek günler daha gelmemiş, öyleyse hasta insan için hastalıklı bulunduğu zaman olarak bir tek sabır gösterilecek an kalmış. Bunun için bütün sabrını kullanarak, Allah’tan gelen hastalığın yine Allah’ın lütfuyla gideceğini bilerek ve sabrını geçmiş zamanın sevinçleriyle ve gelecek zamanın boşa gidecek vesvese ve beklentilerini yapmayarak elde ettiği kuvvet ve moralleri bulunduğu zamanın sabrıyla birleştirerek; vazifesi bitince gidecek olan hastalıklar için acele etmeden, telâş göstermeden; ikazat-ı İlâhî olarak gelen hastalığa güle güle demeyi sevinç ve sürurla yapabilmeleridir.
Cenab-ı Hakk’ın lütf-u keremine bakınız ki, hastalanan insanın eksik ve noksan bıraktığı ibadetlerini, zikir ve tesbihatlarını, sürurlu ve sevinçli olarak sevaplarını yine ona kazandırıyor ve veriyor… “… Bu nokta-i nazardan şekvâ değil, Allah’a şükretmek ve hastalığın açtığı duâ musluğunu, âfiyet kesb etmekle kapamamak gerekir…”
Bizlere ahireti düşündüren, gafletimizi dağıttıran, ölümü hatırlatan, hastalıklardan şikâyet etmememiz lâzımdır. Artı bizlere ehemmiyetli bir define ve kıymetli bir hediye-i İlâhî olan hastalıkların bizlere kazandıracağı kat kat fazla sevap ve mertebeleri düşünmeliyiz şekva yerine şükretmeliyiz. Çünkü hastalığın bize kazançları eğer sabır eder, şikâyet etmez ve şükür ve niyazla onu karşılar ve yollarsak bizlere hastalık yirmi senede kazanamadığımız mertebeyi yirmi günde; Allah’ın lütfu keremiyle kazandırır inşallah… Bizlere düşen hastalıktan şikâyet değil, belki böyle kârları ve menfaatleri bize kazandırdığı için; “tevekkül ve sabır ile belki şükredip rahmet-i İlâhiyeye itimat etmektir…”
Mü’minlerin hastalık dolayısıyla gözleri kapansa göremese; nüzul, felç gibi ani ağır hastalıklara yakalansa şikâyet değil bu hastalıkları ve hikmetini Şafi-i Hakim olan Rabbimizden bilerek ahirette vereceği meyveler noktasından şükür ve sabır ile karşılayabilmelidirler…
“İşte o merhume, kırk gün Barla’nın hazinâne bağlarına rikkatli ihtiyarlık gözüyle bakmasına bedel, kabrinde, Cennet bağlarını kırk bin günlerde seyredeceğini kazandı. Çünki imâni kuvvetli, salâhati şiddetli idi.”
Nüzul, felç, seratan, kanser gibi Rabbimizin hikmetiyle mü’minlere isabet eden hastalıklar elbetteki Şafi-i Hakim olan Rabbimize tevekkül ve rıza ve duâ etmekle inşallah hafifleşecek ve sıhhat ve selâmete kavuşacaklardır. Bu bakımdan hastalıklara sadece bu dünya gözüyle ve hikmetiyle bakmamak, ahireti ve ahirette kazançları ve lütufları noktalarından da bakmak gerekmektedir.