Evvelâ Allah’a dost olmak… Allah’ın dost ol, sev dediklerini dost edinmek. Ve Allah’ın dostunu, sevdiğini Resulullahı (asm) dost kabul etmek ve fiiliyatta, hayatta göstermek.
Şu şekliyle sayabileceğimiz ve dost diyebileceğimiz dostluk sevgi kapısını açmış oluyoruz.
Allah’ın yarattığı ve yap dediği her şeyi sev. Resulullahın (asm) dost edindiği, gösterdiği, işaret ettiği ve yaptığı her şeyi sev ve dost edinmeye bak.
Şu fiilleri yapan bütün İslâm büyükleri imanlarının ve itikatlarının gereği olarak; Allah (cc) ve Resulullah (asm) yolunda herkesi dost edinmiş ve her şeyi sevmişlerdir.
İnsan eğer isterse imanın gereğini hayatında yaşayarak gösterebilir. Akan sular gibi dost yollarını, sevgili mecralarını arar bulur. Eğer bu işte kabiliyetini körletip nefsine uyup en büyük sevgililere sırtını dönerek beklerse... Aynen birer küçük çukurcuklarda, su birikintilerinde ufunetle, kokuşmaya yüz tutarak bir hallere girer. Bir ufak yer görüntüsü ve birkaç kurt, kuş ziyaretinden başka dostu, sevdiği de olmaz!..
Zerreleri, dağları, küreleri, kâinatın her bir büyük varlıklarını birbirine bağlayan ve hareket ettirerek dostluğu, sevgiyi, muhabbeti zikir, tesbih ve tahmilde ilân eden Rabbimizin bütün fıtratlara dercettiği/yerleştirdiği sevgiden/muhabbetten ve dostluktan başka bir şey değildir.
Dağları, taşları, suları, havayı, nebatatı ve hayvanatı büyük bir aşkla, cezbeyle birbirine dost eden, sevdiren Hâlıkımızın fıtratımıza bıraktığı, yerleştirdiği sevgiyi, dostluğu bizler de her halimizle, tavrımızla, fiilimizle hayatımızda gösterebilmeliyiz, ilân ve neşretmeliyiz.
Düşmanı, düşmanlığı bile izole eden, tesirsiz kılan muhabetten, sevgiden, dostluktan imanımız gereği hiçbir zaman ayrılmamalıyız ve hiçbir şekil ve halde de taviz vermemeliyiz inşallah.