"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ramazan orucu, hakikî ve halis bir şükrün anahtarıdır

Risale-i Nur'dan
11 Mart 2024, Pazartesi
İkinci Nükte

Ramazan-ı Mübareğin savmı Cenab-ı Hakkın nimetlerinin şükrüne baktığı cihetle, çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:

Birinci Söz’de denildiği gibi, bir padişahın matbahından bir tablacının getirdiği taamlar bir fiyat ister. Tablacıya bahşiş verildiği halde, çok kıymettar olan o nimetleri kıymetsiz zannedip, onu in’am edeni tanımamak nihayet derecede bir belâhet olduğu gibi; Cenab-ı Hak, hadsiz envâ-ı nimetini nev-i beşere zemin yüzünde neşretmiş, ona mukabil, o nimetlerin fiyatı olarak şükür istiyor. O nimetlerin zâhirî esbabı ve ashabı, tablacı hükmündedirler. O tablacılara bir fiyat veriyoruz, onlara minnettar oluyoruz, hatta müstahak olmadıkları pek çok fazla hürmet ve teşekkürü ediyoruz. Halbuki Mün’im-i Hakikî, o esbabdan hadsiz derecede o nimet vasıtasıyla şükre lâyıktır. İşte Ona teşekkür etmek, o nimetleri doğrudan doğruya Ondan bilmek, o nimetlerin kıymetini takdir etmek ve o nimetlere kendi ihtiyacını hissetmekle olur.

İşte Ramazan-ı Şerifteki oruç, hakikî ve halis, azametli ve umumî bir şükrün anahtarıdır. Çünkü sair vakitlerde mecburiyet tahtında olmayan insanların çoğu, hakikî açlık hissetmedikleri zaman, çok nimetlerin kıymetini derk edemiyor. Kuru bir parça ekmek, tok olan adamlara, hususan zengin olsa, ondaki derece-i nimet anlaşılmıyor. Halbuki iftar vaktinde, o kuru ekmek, bir mü’minin nazarında çok kıymettar bir nimet-i İlâhiye olduğuna kuvve-i zâikası şehadet eder. Padişahtan tâ en fukaraya kadar herkes, Ramazan-ı Şerifte o nimetlerin kıymetlerini anlamakla bir şükr-ü manevîye mazhar olur.

Hem gündüzdeki yemekten memnuiyeti cihetiyle “O nimetler benim mülküm değil. Ben bunların tenavülünde hür değilim. Demek başkasının malıdır ve in’amıdır; Onun emrini bekliyorum” diye nimeti nimet bilir, bir şükr-ü manevî eder.

İşte bu suretle oruç, çok cihetlerle hakikî vazife-i insaniye olan şükrün anahtarı hükmüne geçer.

Mektubat, s. 471

LÛ­GAT­ÇE:

ashab: sahipler.

belâhet: ahmaklık, aptallık.

envâ-ı nimet: nimet çeşitleri, türleri.

esbab: sebepler.

in’am etmek: nimet olarak vermek, nimetlendirmek.

kuvve-i zâika: tat alma duyusu.

matbah: mutfak.

memnuiyet: men edilmişlik, yasaklanma.

Mün’im-i Hakikî: nimetlerin hakikî sahibi, hakikî olarak yedirip içiren ve rızıklandıran, Allah.

savm: oruç.

taam: yemek, yiyecek.

tablacı: yiyecek sunan.

tenavül: yeme içme.

Okunma Sayısı: 1489
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Cenk Çalık

    12.3.2024 09:55:09

    Aslında Rab-kul ilişkisine bakıldığında elimizden başka bir şey gelmediğini ve Rabbimizin de elimizden gelen tek şey olan şükrü istediği açıkça görülmektedir. Rabbimiz her türlü eksikliklerden münezzeh olduğuna göre maddî veya manevî karşılığı vermekten âciz olan bizler için yapmamız gereken tek şeye odaklanmamız gerekiyor. O da şükretmektir. Şükretmekten bizi en fazla alıkoyan gaflette olmamız ve esbabta tesir olduğunu düşünmemiz. Bunu kırmanın en önemli yolu “Mün’im-i Hakikî”den bilmek ve düşünmektir. Bütün nimetlerin hakikî yaratanı ve ihsan edeni Rabbimizdir. Hakikî olmayan tablacılar, ağaçlar vesair esbabın hakikatte hükmü yoktur. Hakikîyi görebilmek için her saniye yaşadığımız ihsanı görebilmek gerekir. Rabbim bütün nimetleri vereni görmeyi ve şükretmeyi cümlemize nasip eylesin inşallah!..

  • Cenk Çalık

    12.3.2024 09:54:47

    En küçük bir hediyenin en azından bir teşekkürü gerektirdiği hepimizin malûmudur. Teşekkür etmeksek, kabalık etmiş oluruz. Hatta teşekkürü geciktirdiğimizde dahi önce özür dileriz. Sebebi de zamanında teşekkür etmeyişimizdir. Birinci sözde ifade edildiği gibi asıl mal sahibinin ne istediğini düşünüp ona göre hareket etmemiz gerekiyor. Genelleme yaparak dahi sayamayacağımız bunca nimeti yaratan Rabbimize nasıl en güzel bir şeklide teşekkür edebilirizi düşünmemiz gerekmez mi? Öyle ya tablacılar başta olmak üzere çoğu zaman hak etmedikleri sayıda teşekkür eden insan o nimetleri yoktan var eden Rabbine teşekkür etmezse nankörlük etmiş olmaz mı? Tablacının sattığı malların bir fiyatı olduğuna göre o malların yoktan var edilip insanların istifadesine sunulmasının fiyatı nedir? Rabbimiz bütün bu nimetler karşılığında bizden ne murat ediyor? Tek kelimeyle özetlemek gerekirse teşekkür etmemizi yani Kendisine şükretmemizi istiyor. Yüksek bir ücret mi istiyor Rabbimiz? Haşa!

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı