"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İstiklal Mahkemeleri zihniyeti Ergenekon’da sürüyor

12 Ağustos 2013, Pazartesi
YAZAR MAHMUT AKYÜREKLİ: İDAMLAR DAHİL, VERDİĞİ KARARLAR DERHAL İNFAZ EDİLEN İSTİKLAL MAHKEMELERİ M. KEMAL’E BAĞLI ÇALIŞTI.
ŞİMDİ ERGENEKON ZİHNİYETİ YARGILANIYOR
“Bugünün Ergenekoncuları geçmişin İstiklâl Mahkemeleri zihniyetinin devamıdır. Bu bir tecellidir. Şimdi o zihniyet yargılanıyor. Şark İstiklâl Mahkemesinde verilen 430 idamı düşündüğüm zaman bu cezalar bana çok ağır gelmiyor. Bu aslında Şark İstiklâl Mahkemesi zihniyetinin tasfiyesidir. Fakat şunu unutmamak lâzım: Zulmü tenkit ederken zalime benzeme hatasına düşülmemeli. Zalime karşı da âdil olmak lâzım. ”
 
M. KEMAL’İN DİREKTİFLERİYLE KARAR VERDİLER
“İstiklâl Mahkemeleri adalet dağıtan değil, rejime hizmet eden kurumlar olarak tarihe geçti. 1923’ten sonra mutlak otorite haline gelmiş M. Kemal‘e rağmen bir karar almak kimin haddine! Ankara İstiklâl Mahkemesinde M. Kemal’in yaveri heyetten biri gibi işin hep içinde oldu. Şark İstiklâl Mahkemesinde bu görevi Urfa Mebusu Ali Saip üstlenmişti. M. Kemal’den direkt direktifleri o alıyor ve mahkeme heyetini yönlendiriyordu.”
 
 
Yazar Mahmut Akyürekli: İstiklâl Mahkemeleri doğrudan M. Kemal’e bağlıydı
 
“Şark İstiklâl Mahkemeleri” kitabı Mahmut Akyürekli ile konuştuk. Akyürekli, Bingöl Dernekleri Başkanlığı yapmış, bölgeyi iyi bilen biri. Akademik çalışmalarda bulunan Akyürek, yüksek lisansını “Dersim Sorunu” üzerine vermiş. Biz de bu hafta Şark İstiklâl Mahkemelerini kendisine sorduk. Aldığımız cevaplar çok acıtıcı. Akyürekli, Ergenekon zihniyetinin İstiklâl Mahkemeleri zihniyetinin devamı olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Bizler yargılarken adil olmak zorundayız.”

AMAÇ MUHALİFLERİ SİNDİRMEKTİ

Şark İstiklâl Mahkemeleri’ni ne zaman ve hangi amaçla kuruldu?

İstiklâl Mahkemeleri olağanüstü şartlar için 1920 yılından itibaren kurulan özel mahkemelerdir. Şark İstiklâl Mahkemesi ise 1925 yılında Şeyh Said hadisesi münasebetiyle kurulmuş olan bu özel mahkemelerden bir tanesidir. Kuruluşları millî mücadele yılarında asker kaçaklarını yargılama amaçlı olmakla beraber İstiklâl Mahkemeleri 1923 yılından itibaren muhalifleri sindirmek, rejimi oturtmak gibi amaçlarla ulus devlette hizmet eden mekanizmalar olarak çalıştılar. Gazetecilerin yargılanması tekke ve zaviyelerin kapatılması, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın bertaraf edilmesi mahkemenin bu amacına yönelik icraatının önemli örnekleridir.

MAHKEME ÜYELERİ MİLLETVEKİLLERİNDEN OLUŞUYORDU

Hangi illerde faaliyet gösterdi ve mahkemeleri kimler yönetiyordu?

Şark İstiklâl Mahkemesi 14 Nisan 1925’te Diyarbakır’da faaliyete başladı. 22 Nisan 1925’te ilk iki kararı Dr. Fuad ve Siverekli Şeyh Eyüp’ün idamıdır. 28 Haziran’da 69 numaralı kararı verdi ki bu karar Şeyh Said ve 47 arkadaşının idam kararıdır. İnfazlar aynı gün yapıldı mahkeme işlerini toparlayarak Temmuz’un beşinde hemen Elazığ’a taşındı. 7 Mart 1927 yılına kadar yargılamalarına Elazığ’da devam etti. Mahkeme seyyar olarak Urfa ve Malatya’da yargılamalarda bulundu. 798 kararın 72 tanesi Diyarbakır, 726’si Elazığ’da alınmıştır. İstiklâl Mahkemelerinin bir başka ortak özelliği ise üyeleri hukukçulardan değil milletvekillerinden oluşmasıdır. İkinci dönem milletvekilleri zaten atanmış vekillerdi, buna rağmen geçmişten o güne M. Kemal’e bağlılıkları teyit edilmiş olmalarına dikkat edilirdi. Şark İstiklâl Mahkeme üyelerinden Mazhar Müfit, Ali Saip, Hacim Muhittin gibi.

İTİRAZ EDEN İDAM EDİLİYORDU

‘M. Kemal’in emirleri geçerli oluyordu’ diyorsunuz bunu biraz açar mısınız?

İstiklâl Mahkemeleri rejimin oluşturduğu ihtilâl mahkemeleriydi. Dolayısıyla adalet dağıtan kurumlar değildi, rejime hizmet eden kurumlar olarak tarihe geçtiler. Fransa ihtilâl mahkemeleri örneklenmişti. 1923’ten sonra mutlak otorite haline gelmiş M. Kemal‘e rağmen bir karar almak kimin haddine! Ankara İstiklâl Mahkemesinde M. Kemal’in yaveri heyetten biri gibi işin hep içinde oldu. Şark İstiklâl Mahkemesinde bu görevi Urfa Mebusu Ali Saip üstlenmişti. M. Kemal’den direkt direktifleri o alıyordu. Mahkeme heyetini ona göre yönlendiriyordu.

Mahkemeye itiraz mümkün müydü?

İstiklâl Mahkemelerinin temyizi de üst mahkemesi de yoktu. TBMM idam kararlarını onama yetkisini de bu mahkemeye vermişti. Dolayısıyla kararı verdiği an infazı gerçekleştirebiliyordu. İtiraz mümkün değildi. İzmir suikastı dâvâsında aldıkları 10 yıl hapis cezasına itiraz eden Canpolat Bey’e itirazına karşılık ilâve delil, şahit, belge gibi hiçbir şey olmadan cezası aynı celsede idama çevrildi ve infaz edildi. “Kararını beğenmedin ise al sana idam,” mantık bu.

Mahkemenin İslâmî görüşten olanları ve Kürtleri bastırmak için kurulduğu doğru mu?

Şark İstiklâl Mahkemesinin kuruluş sebebi Şeyh Said olayıdır. Zaten Şeyh Said, Nakş-i Halidi bir şeyh, İslâmî bir motif, diğer tarafta ise bir Kürt kanaat önderi. Bu iki unsurda ulus devletin hedef tahtasında. Kendi oluşturmaya çalıştığı din ve tek millet tarifine sığmıyorlar.
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının kapatılma gerekçesine bakın: “Fırka efkâr ve itikad-ı diniyeye hürmetkârdır.” Bu yeteri kadar rejim aleyhtarı ve bölücü söylem olarak kabul edilmiş. Tabi mesele muhalefeti temizlemek. Hani Anadolu’da bir hikâye var ya; adam karısını dövecek, bahane arıyor. Bahanesi şu: “Sen yayık yayarken niye sallanıyorsun.” Peki yayık sallanmadan yayılır mı?

M. KEMAL, KÜRTLERLE TÜRKLER ARASINDAKİ BAĞI KESTİ

Şark İstiklâl Mahkemelerinde batıda yaşayan insanların ve gazetecilerin getirilmesi ne anlama geliyor?

Ülkenin Batısındaki rejim muhalifleri aslında Ankara İstiklâl Mahkemesince terbiye ediliyorlardı. Bu mahkeme meşhur “Üç Aliler divanı” adıyla maruf. İstanbul basını yani gazeteciler olayı istisna. Hilâfet kaldırılırken çoğunlukla Hintli Müslümanlardan oluşan Hilâfet Komitesi gazetelere ilân vererek uygulamaya karşı kamu oyu baskısı oluşturmak istiyordu.
Hakları da yok değildi. Hint Müslümanları yüzüklerine varıncaya kadar bizim millî mücadelemize destek için fedakârlık ettiler. Onların inancı Hilâfet ayakta kalırsa kendileri de özgür olacaktı.
Aslında Şeyh Said de Piran’da ki vaazında “Kürtler ve Türkleri bağlayan bağ Hilâfettir. M. Kemal bu bağı kesti“ diyerek hilâfetin kaldırılışına tepki gösterenlerden biriydi. Hilâfetin kaldırılması ülkedekiler kadar dünya Müslümanlarını da sükut-u hayale uğrattı. İstanbul basını bu ilânları yayınlamaktan tereddüt etmedi. Bu davranış cumhuriyet ve M. Kemal karşıtlığı olarak görüldü. Hesaba çekmek için bir gerekçe aranıyordu. Şeyh Said’in duruşmada “Sabilüreşat gazetesinden etkilendim” sözü bu fırsatı vermiş oldu. Mahkeme üyesi Ali Saip  (Ursavaş) tarafından ustaca iş dallandırıldı, İstanbul basınından “Şark İsyanıyla alâkaları tesbit edildiğinden” denilerek gazete sahibi ve muharrirlerden oluşan altı gazeteci tutuklanarak önce Diyarbakır, oradan da Elazığ’a götürülüp yargılandılar.
Sonuçta istenen alındı, basın mensupları Ali Saip ve Avni Doğan’ın yönlendirmesiyle pişmanlıklarını ve af dileklerini M. Kemal’e bir telgrafla ilettiler. Biat alınıp hizaya getirildikten sonra zaten bir komedya olan dâvâları düşürüldü.

EN KÜÇÜK HÜKÜMLÜ 12 YAŞINDAYDI

Mahkemede yaşanan ilginç olaylar var mı?

En ilginç olay, Savcı Harlambos olayıdır. Mahkeme üyeleri gazeteci mahkûmlarla akşamları rakı sofrası kuruyorlardı. Bu muhabbetlerden birinde içki içmeyen Velit Ziya bir serzenişle “Ben burada yargılanırken komşum olan işgal dönemi savcısı Harlamos Bakırköy sahilde geziyor bu zoruma gidiyor” deyince gecenin bir yarısında Ali Saip kâtibi evinden getirerek bir telgraf yazdırıyor. “Harlamos’un Şark isyanıyla ilişkisi keşfedildiğinden muhafaza altında Elazığ’a yollanması” şeklinde İstanbul’a telgraf çekiliyor ve Harlambos günlerce süren yolculukla Elazığ’a getiriliyor. İsnat edilecek bir suç için herhangi bir delil bulunmayınca aylarca mahkeme kaleminde dosya düzenlemekle görevlendirilip sonra serbest bırakılıyor.
Ali Saip’e pahalı kolonya satan Eminönü’nde eczacı Beşir Kemal ve arkadaşlarının dâvâsı da bir o kadar ilginç. Ali Saip “Şark İsyanı ile ilgileri keşfedildiğinden” diyerek Elazığ’a getirttiriyor ve yargılıyor. Bunlar birkaç Arap kökenli hayırsever, galiba iyi de bir diyet ödettirilerek serbest bırakılıyorlar. 5 kuruş fazlaya satılan kolonyanın intikamı bu mahkemelerin bir başka gerçeği. Bu kadar keyfi yargılamalar var. Yargılananlar arasında 10 yaşında çocuklar 100 yaşında hüküm giymiş yaşlılar var. 12 yaşındaki Liceli Molla Mustafa oğlu İbrahim, mahkemenin en küçük hükümlüsüdür.
Hakkını vermek lâzım, iyi örnekler de var. Meselâ babası ile isyana iştirak etmiş kişiye “Tabiatı gereği atasına uyma mecburiyeti” hafifletici sebep olarak kullanılmış. Baba idamla cezalanırken evlâdı az bir ceza ile kurtulmuş. Dağdaki oğluna çorap örüp gönderen 70 yaşındaki anaya ceza veren günümüz yargısına bir ders olmalı diye düşünmek lâzım.

ERGENEKON İSTİKLÂL MAHKEMELERİ ZİHNİYETİNİN DEVAMIDIR

Şark İstiklâl Mahkemeleri’yle Dersim arasında bir zihniyet bağlantısı kurmak mümkün mü?

Mümkün, bulgular bize böyle söylüyor. Ulus devletin korkusu din ve etnik mesele ikisi de Dersim’de var. Dersim dolayısıyla Ulus-devlet için çıban başı, hem Kürt hem Alevî o zaman dağıtılması lâzım, tüm raporlar yıllarca bunu işledi. Ulus devlet de kendi ideolojisinin gereğini yaptı. Kendi oluşturduğu din ve millet kalıbına sığmayanlar amansız düşman olarak görülüyorlardı. Nitekim birinci dönem Dersim mebusu ve ikinci gurubun önemli isimlerinde Hasan Hayri Bey ve amcazadesi Mehmet Celal Efendi Elazığ’da asılanlar arasında.

Ya Ergenekoncular?

Bu günün Ergenekoncuları geçmişin İstiklâl Mahkemeleri zihniyetinin devamıdır. Bu bir tecellidir. Şimdi o zihniyet yargılanıyor. Şark İstiklâl Mahkemesinde verilen 430 idamı düşündüğüm zaman bu cezalar bana çok ağır gelmiyor. Ayrıca onlar Silivri de lüks otel standardında ki ceza evlerinde tutuklu olup yargılanırken, zavallı Kürtler dokuzyüz kişi, bin kişilik guruplar halinde balık istifi, Elazığ’da metruk bir kilisede aylarca yıkanacak su bulamadan yıllarca yataksız yorgansız sefalet ve perişanlık içinde yargılanarak rencide edildiler. Ben 12 Mart, 12 Eylül’ü yaşadım. 28 Şubatlar vesair daha dünkü hadiseler bu aslında. Şark İstiklâl Mahkemesi zihniyetinin tasfiyesidir. Fakat şunu unutmamak lâzım, zulmü tenkit ederken zalime benzeme hatasına düşülmemeli. Zalime karşı da adil olmak lâzım. Bu, suçluya ceza verilmesin demek değildir. “Kim iyilik getirirse on katı kötülükte dengiyle cezalandırılır, onlar haksızlığa uğratılmazlar” (Enam, 16). Bu İlâhî ikazları unutmamak lâzım.

KÜRTLER, PKK’YI DESTEKLEMEYE MECBUR BIRAKILDI

PKK’nın Marksist bir örgüt olduğunu biliyoruz. Kürtlerin büyük çoğunluğu ise dindar. Sizce PKK Kürtlerin hak ve özgürlük mücadelesinde nerede duruyor?

PKK, Marksist olduğunu hiç saklamadı, hatta bazen unutulduğunu düşünerek hatırlatma ihtiyacı da duyuyor. Ahmet Türk, Aysel Tuğluk ve diğer bir çokları konuşmalarında Marksist köklerine işaret ederek referans olarak ta kullandılar. Öcalan, Sırrı Süreyya’yla E. Kürkçü’ye selâm yollarken “Halen Dev-Solcuyum” demeyi ihmal etmediğini gördük.
Belki sorunuz daha açıkça şu olmalıdır: ”Dindar bir halk olan Kürtler niye PKK’yı destekliyor?”
Diğer fikir hareketleri ve siyasî unsurlar Kürtlerin hiçbir hakkına ve hukukuna sahip çıkmadılar. İslâmcı gelenekten gelenleri de bunlara dahil etmek lâzım. Hatta Türk İslâmcıları, Kürtleri senelerce inkâr edenlerin bir çoğu gibi biraz da etnik Milliyetçidirler.

Bir başka örnek vereyim: Süleymaniye Kütüphanesinde 388 eser müellifinin künyeleri “Kürdî” olduğu için yıllarca rafların altına itildi. Taceddin el Kürdî, Molla Gorani’nin künyeleri tahrif edilerek aktarıldı. “Gorani” “Gürani”  olarak değiştirildi. Bunlar kasıtlı olarak yapılan şeylerdir. Tarihimizdeki ortak değerler birliğimizin harcıydı bu harçlar tahrif edildi, yok edildi. Hilâfet bunun en önemli örneğidir. Kürtler bu kadar sahipsiz ve ezgin kalınca sonuçta kendi haklarını savunanın kimliğine, ideolojisine takılmadı.

PKK, MARKSİZM DEĞİL KÜRTLERİN HAKLARI ÜZERİNDEN BÜYÜDÜ

Yani sahipsiz kalış Kürtleri PKK’yı desteklemeye zorladı…

İşte bütün bu olup bitenler Kürtleri istemese de Marksistlerin siyasetine destek vermeye zorladı.
Marksistlerde şunu çok iyi bilirler; PKK, Marksizmin vaad ettiği bir dünya üzerine değil, Kürtlerin hakları üstünde büyüdü ve hayat buldu. Diğer Marksist fraksiyonların durumu ortada. Hiçbirisi 10 bin taraftara sahip değildir, marjinalleştiler. Marksizm dünyada iflâs edip kurumuşken burada nasıl yeniden hayat buldu? Bu bir sosyolojik vak’adır, cevabı açık ve net ortada. Kürt mazlûmiyetini birinci meseleleri olarak gördüler ve bütün siyasetlerini bunun üstüne inşa ettiler. Dindar kesim ve diğer anti sol guruplar bu konuda fikir üretmeden resmî ideolojinin söylemlerine sığınınca, Kürtlerin bir kısmı eksen değiştirdi. Bundan BDP’ye oy veren Kürtler Komünisttir anlamı çıkmamalı. Hayır, kahir ekserisi anti komünisttir. Yukarıda anlattığımız meselelerden dolayı bu ittifakın içinde oldular. PKK veya BDP Marksizmi öncelediği an, Kürtlerden destek bulamazlar, onlar da yol ayrımına geldiler, bir tercih yapmak zorundalar. PKK Marksist çizgide ısrar ederse sonuçta beklentilerini revize etmek durumunda kalır. Kürtler belki faşist dahi olabilirler, fakat komünist zor olurlar.

 
 
H. HÜSEYİN KEMAL
Okunma Sayısı: 3659
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • seyfettin akdeniz

    12.08.2013 00:00:00

    yazarınızın ne anlatmak istediğini anlayamadım

  • Hasan barlas

    12.08.2013 00:00:00

    Mahmut Abi’m seni yaradana kurban olurum bu kadar net duygularımızı dile getirmisin yüreğine ağzına sağlık başarılarınızın devamını diliyorum

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı