Anadolu’nun çoğu vilâyetlerinde olduğu gibi Kastamonu ilimiz de, hakkında fazla bir bilgi bulunmayan Kaysü’l-Hamedanî Asgar namında bir Sahabenin yanında, Seyyid Ahmed-i Sünnetî, Şeyh Şaban-ı Velî, Mehmed Feyzi Efendi ve daha nice büyük zatları bağrında bulundurmaktadır.
Asrın manevî sahibi ve âhirzaman müceddidi olan Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerini sekiz sene boyunca misafir eden Kastamonu, bu büyük zatların maneviyatından feyiz aldığından, oraya giden ve manevî alandan hissesi olan herkes bu havayı kolayca hisseder.
Kastamonu’nun manevî sembolü hükmünde görülen ve sürekli ziyaretçilerle dolup taşan Şeyh Şaban-ı Velî Hazretlerini, kadim dostum İbrahim Vapur kardeşle birlikte 18 Aralık 2015 Cuma sabahı ziyaret ettik. Hazretin uzun yıllar vaaz ve nasihatte bulunduğu cami oldukça kalabalıktı. Halvetî tarikatına mensup insanların çoğunlukta olduğu cemaat, okunan Yasin-i Şerif ve kılınan namazdan sonra, imamın huşu ile okuduğu doksan dokuz Esma-i Hüsna ve sair evradları, onlar da huşu içinde dinlediler. Her sabah olduğu gibi, Şeyh Şaban-ı Velî’nin Türbesinde toplanarak hocanın yaptığı duâya âmin diyerek dağıldılar. Biz de onlarla birlikte bu uygulamaya tâbi olduk.
1481 yılında Kastamonu ilinin Taşköprü ilçesinde dünyaya gelen, doğmadan önce babasını, üç yaşındayken de annesini kaybederek hem yetim hem öksüz kalan ve hayırsever bir hanım tarafından büyütülüp okutulan Şeyh Şaban-ı Velî, 1508 yılına kadar İstanbul Fatih Medreselerinde muhtelif ilimleri tahsil eder. Gördüğü bir rüya vesilesiyle Bolu üzerinden memleketine dönerken, Halveti şeyhlerinden Hayreddin-i Tokadî Hazretlerini ziyaret eder. Tam on iki sene onun eğitim ve terbiyesinde kaldıktan sonra, ondan hilâfet alarak Kastamonu’ya döner ve bu tarikatın Şabaniye kolunu kurar. İki farklı camide irşad ve tebliğ hizmeti yapar. Halkın aşırı teveccühü üzerine o camiler yetersiz kalınca, 1459 tarihinde Şeyh Ahmed-i Sünnetî Hazretlerinin inşaa ettiği, şu anda kendi türbesinin de bulunduğu camiye yerleşir. 1568 tarihinde seksen yedi yaşında vefatına kadar tam 360 halife yetiştirir. Bunların bir kısmını ülkenin muhtelif illerine, diğer kısmını Afrika, Amerika, Avrupa ve Ortadoğu devletlerine irşad ve tebliğ hizmeti için gönderir. Seksen yedi yıllık uzun ve bereketli ömrünü, İslâm ve Kur’ân dâvâsına adayan bu büyük maneviyat kutbu, hâlâ ruhaniyetiyle insanlara feyiz vermeye devam ediyor. Asasıyla vurduğu kayalıklardan çıkan Zemzem suyu tadında bir su, sürekli çeşmeden akıyor ve şifa vesilesi olduğu söyleniyor. Oradan Mehmet Feyzi Efendiye geçtik. Bediüzzaman’a yıllarca talebe olup, onun iman ve Kur’ân dâvâsına hayatını adayan bu âlim zat, bir başka manevî kutup vazifesi görüyor. 28 Mart 1912 yılında dünyaya gelen ve 4 Mart 1989 tarihinde bâki âlemlere göç eden bu ağabeyimizin kabri, Türkiye’nin her tarafından gelen Bediüzzaman sevdalılarının ziyaretgâhı olmuştur. Orayı ziyaret edenler, Üstadımızın sekiz yıl kaldığı ve sonradan yeniden yapılan evini de ziyaret ediyorlar. Hatta biz Üstadın evinden ayrılırken, bir otobüs dolusu yeni ziyaretçi daha gelmişti.
Cuma namazını, Üstadın yıllarca orada namaz kıldığı Nasrullah Camii’nde kılarak, İnebolu ilçesine geçtik. Çünkü o akşam yapılacak olan umumî derse, Üstad ve İnebolu Talebeleriyle alâkalı hatıra deposu olan Rasim Sürav Ağabey ve arkadaşları tarafından dâvet edilmiştik. Yüz metrekare olan salon kalabalık bir cemaat tarafından doldurulmuştu. İki saati bulan tevhid eksenli dersimiz, hepimiz için bir feyiz kaynağı oldu.
Cumartesi akşamı, Kastamonu umumî dersindeyiz. Risale-i Nur mesleğinde şevk unsuru üzerine bina ettiğimiz dersimiz, şevkimize şevk kattı. Üniversiteli gençlerimiz başta olarak, cemaatimizin ilgi ve alâkası gerçekten dikkat çekiciydi. Her iki tarafta imzalanan elli civarındaki kitaplarımız da, Risale-i Nur’un şerh ve izahı mahiyetinde kalıcı derslerdi ve ayrı bir güzellik vesilesiydi.
Dershanelerimiz, Risalelerimiz ve sair neşriyatımıza bir bütünlük anlayışıyla sahip çıkarak hizmetlerini gerçekleştiren Kastamonu ve İnebolu Nur kahramanlarını tebrik ediyor ve kendilerine Cenâb-ı Haktan muvaffakiyetler diliyoruz. Rabbimiz onları daha nice manevî fütuhatlara mazhar etsin, âmin.