Güzel yaşamak, lisan-ı hal ile hakikatin yürüyüşüdür.
Bu yürüyüş; dağa, taşa, gönle an be an yüksek bir tesirle kayda geçer. Duygu dağa, taşa; göze, gönle toprağa atılan tohum gibi ekilir. Böylece âlemde sevgi, şefkat; nefret, kin gibi duygular meyve vermeye başlar.
Güzel sözcüklerden iyi, çirkin sözcüklerden kötü ruhlar yaratılır. Dilden dökülen sözcükler sayısınca bir iyilik/kötülük ordusu, iyi/kötü savaşına dahil olur. Yapılan her zerre iyilik/kötülük, âlemdeki iki cereyan-ı azim olan iman/küfür savaşına katkıdır. İyilik ve kötülük sadece kendinize değildir. İnsan yapıp ettikleriyle, bir şekilde bu manevî savaşın içinde bulur kendini. Bu iyi/kötü enerji, sair mahlukatı da etkisi altına alır. İnsan, yaşama biçimiyle desteklediği ordu açısından mahlukata karşı da sorumlu olur.
Düşünün ki, pozitif enerji almadığınız, ama bir şekilde hukukunuz olan insanlara onların gıyabında duâ ediyor, duygu ekiyorsunuz. Bu muhteşem bir şeydir. Yani sevdiğiniz, ama kötülükleri olan tanıdıklarınızı bu şekilde tedaviye alabilirsiniz. Duâ, iyi olmasını istediğiniz insanlara, onların gıyabında bir operasyondur. Bir müddet sonra bu dualar neticesi iyileşip, arzu ettiğimiz gibi karşımıza çıkarlarsa şaşırmayın. Bu, hep var olan etkili bir tedavi biçimidir.
Varlığa, dağa taşa, insanlara güzel cümleler kuran, insanlığa ciddî bir iyilik yapmış olur. Duygu yaşayarak ekilir, beslenir, büyür. Yaşanmayan duygu ölür. Onun için bakışta, duruşta; kaşta, gözde, sözde, fiilde duygu vardır. Tebessümde, kaş çatışta sevgi gibi, nefret gibi duygu vardır. Yürürken, otururken, konuşurken, yerken içerken duygu eker insan. Göze, kulağa dokunan her şey, zihin toprağında hayat bulur, yeşerir. Bundandır ki, yolda, sokakta karşılaştığınız, ektiklerinizdir. İyilik yapmak, bize tanınmış bir fırsattır. İradenin dokunduğu iyi/kötü her şeyde, etkisi yeniden insana/insanlığa dönen bir duygu vardır. Evet, belli ki yaptığımız, kendimizedir.