Sizde neyi çağrıştırır bilmem, ama bende ‘intihar’ acıyı, boşluğu, hiçliği, anlamsızlığı çağrıştırır. Ne zaman böyle bir haber ile karşılaşsam içim cız eder.
Günler akıp giderken, bir gün, birden önünüze açılmış derin bir çukur gibi bir haberle karşılaşırız. Çalışmalarını uzaktan da takip ettiğiniz; alanında kendini ispatlamış, başarılı olmuş bir sima kendi hayatına kast etmiştir. Bir an durup kendi kendinize ‘neden?’ diye sorarsınız.
‘Parası pulu vardı, imkânı vardı, çevresi vardı…’ gibi hikâyeler devam eder gider. Ama bütün bu ‘var’ların hiçbirisinin bir anlam ifade etmediği bir derin yalnızlıktır içine düşülen. İnsan hakikat-i halde hayatta yalnız değildir; ya vicdana tutunur ya da nefse. Hangisini güvenilir bulursa tabi.
İnsanın kimse ile gidilmeyen, kendine özel menzilleri vardır. Şifrelidir kapıları. Kimseler ulaşamaz oralara. Cesedi yaşatan ruh gibi hepsi de manevidir.
Her insanın gerçeği derinlerdedir. Oradaki hayat dışarıdan gözüktüğü gibi değildir. Eş, çocuklar, dost bu menzile giremezler. Orada sadece kul ve Yaratan vardır. Onunla konuşur, Onunla dertleşirsiniz eğer kabule açıksanız. Zaten insan dünyaya Rabbiyle konuşmaya gelmiyor mu? Bu kabul, bu iletişim yoksa bilinmezlikler ülkesinde kaybolmak kaçınılmazdır. Dünyada yanıltıcı olan, biriktirilen mecazi unsurların hiçbirisinin burada bir karşılığının olmamasıdır. Onun için insanlar, ‘parası vardı, köşkü, sarayı vardı’ gibi, orada bir anlam ifade etmeyen cümleler kurarlar gidenin ardından. Oysa madde ile karşılanamayan bir şeydir buradaki. Mananın hüküm sürdüğü bir dünyadır burası.
Evet, ‘intihar’ kurutmaktır hayatı. Suyunu kesmektir bahçenin. Boğazını sıkmaktır nefesin.
Yaşatmamaktır sevgiyi. Becerememektir emaneti taşımayı. Verilen sözden caymaktır. İhanettir emanete. Bir de acı bir tokattır; kadir, kıymet bilmemeye. Nankörlüğü ilândır. İnsana yakışmayandır. Emri çiğnemektir asice.
Dünyaya gelen her insanın en öncelikli görevi, kendisine verilen hayat nimetini en güzel şekilde taşıyabilmektir. Şükredebilmektir verilenlere.
Şükürsüzlükle borçlanmak; tıkanmaktır, iflâstır, intihardır.
Madde, manasıyla güzeldir. Verenin unutulduğu hangi nimet kıymetlidir. Madde, manevî nimetlere ulaşmak için birer araçtır.
Araç, amaçlaşırsa insanı yaşatmaz, boğar.
İşte intihar böyle bir şeydir.