Neden sessizdi? Neden hiç söz hakkı almazdı? Neden hep ders anlatılırken dalıp giderdi uzaklara? Neden herkesin güldüğüne gülmez, herkesin gülmediğine gülerdi?
Konuşmaması; hep merak konusu idi. Ne düşündüğü, ne anladığı, ne hissettiği merak ediliyordu? İnsan dışa yansıttığından daha derinlikli bir hayatı içinde yaşıyordu. İçi dışından çok kalabalıktı insanın. Adeta âlem dürülmüş insanda toplanmıştı. Onun için bir türlü sonu gelmiyordu içe yolculukların. Onun için düşler dünyası insanın içinde tecelli ediyordu.
Gencecik bir insan, her sabah gelip de nasıl donup kalır bir sınıfın köşesinde bir yerlere? Bir genç neden ağlar gün boyu?
Bir gariplik yok mu yaşananlarda? Bir insana bu kadar soru sormak ağır bir yük değil mi? Kolay mı taşınır sorular? Kolay mı taşınır soruların doğduğu duygular? ‘Gözyaşları içinde olduğunu gördüğüm halde, neden ağlıyorsun?’ diyememenin ne kadar acı bir karşılığı var?
Gülen insana neden gülüyorsun denilemeyeceği gibi ağlayana da neden ağlıyorsun diyebilmek çok da kolay olmuyor. Duygu bu, illaki görünür bir tetikleyici emarenin olmasını gerektirmez.
Bileşenlerdir duygular. Siz siz olun, “Ağlayan kimseye, ‘Neden ağladın?’ demeyin. Hatta birisi ağlıyorsa, onu yalnız bıraksanız, yanında olmaktan daha iyi bir iş yapmış olursunuz.
“Şimdi beni yalnız bırakın!” diyen büyükler, sizce hangi duygunun etkisiyle böyle seslenmişlerdir? Ağlamayan büyük var mı sizce? Bu insanî duyguyu tatmayan var mı?
‘Sen neden ağladın?’ sorusunun cevabı var mı sizce?