Namaz için, ‘Hemen kılıp geliyorum’ denir ya.
‘Hemen’ ne yapıyor insan öyle? Ne yapmış oluyor? Kimin önünde kıyamda duruyor? Neden eğiliyor? Başını nereye koyuyor? Bu makama hangi duygularla, neleri terk edip, neden geliyor insan? Yoksa namaz anında bunları hissetmiyor mu?
‘Bismillah’ diyerek, hangi esmalara dâvet çıkarıyor insan? O esmalar ne yapıyor günlük hayatta? Hele bir de ‘Allah u ekber’ deyince, kime en büyük demiş oluyor? Ne demek en büyük? Ne demek ‘subhanellah’? Ne demek ‘elhamdülillah’? Ve kime selâm veriyor insan namazda, ‘Esselâmünaleyküm ve rahmetullah’ diyerek? Neden bir sağa, bir sola selâm veriyor? Neden eller açılıyor duada? Ne istiyor insan Allah’tan? Namaz bitiyor mu, ‘namazlı bir hayat’mı başlıyor? Raydan çıkan trenin tekrar rayına oturması gibi bir şey midir yoksa namaz? Toparlanması mıdır insanın, Huzur’a çıkması mıdır?
‘Bizi yaratan, bizden razı mı; iç çığlığımızı duyar mı?’, belirsizliğini dağıtan ‘evet’ cevabı mutlu ediyor insanı. Rabbimizin bizim zannımızın yanında olması ne muhteşem bir şeydir.
Ben de O’nun beni duyduğunu, sevdiğini, kabul ettiğini, razı olduğunu ‘zannediyorum’. Ve O’nun duâlarımı kabul edeceğini, amellerimden razı olacağını ‘zannediyorum’. Öyle olsun diye duâ ediyorum.
‘İsteyin vereyim’ diyor Rabbimiz. İşte ben de öylece rızasını istiyorum. O dediyse verir. İstemek duygusunu veren, istediklerimizi de vermeye muktedirdir.
Kendimi, kapanmayan kapıların önünde, her şeyi bilen, gören, kudreti sonsuz bir Rabbin huzurunda daha bir özel hissediyorum. Kul olmanın hazzını duyuyorum içimde. Ben, O’nu (cc) seviyorum, O’nun Resulünü (asm) seviyorum. O’nun kulu olmayı seviyorum. En ince hatırat-ı kalbimizi bilen ve cevap veren Birisi’nin kulu olmak ne büyük mazhariyettir.
Bir tarafım korkuyor ne olacak diye, bir tarafımda yüksek ümit içinde. Rahmetinin galip geleceği ve müjdeler vereceği ümidiyle yaşıyorum. Bu ümit, daha bir sorumlu ve daha bir kulluk şuuruyla yaşamaya sevk ediyor insanı.