Zihin, insanda anlayış, kavrayış, algılama yetisidir.
Yaşantıların geçmiş ve gelecekle bağlantısı düşünülünce, zihni toparlamak çok da kolay olmuyor.
Bir yatsı namazı vakti, evde zihnimi toparlayıp bir ‘özel namaz’ kılmaya niyetlendim. Odalarda lambalar kapalı. Açık perdeden, dışarıda lambaları yanan evlerin siluetleri görünüyor. Öbür odadan hafif bir ney sesi geliyor. Abdestimi tazeleyip, ‘özel namaz’a hazırlanıyorum. Tevbe istiğfarla, temizlendiğimi hissettim. Kâbe’ye yönelerek yatsı namazının sünnetini, Vedduha Sûresi’nden başlayarak, ağzımdan çıkanı kulağım duyarak, kalben okunanları hissederek, yavaş yavaş okudum. Âlemlerin Rabbine hamdetmenin tadını çıkarıyorum.
Farz namaz için kamet getirdim. Selatin camilerin birisinde müezzinlik yapıyor gibi makam uygulamaya çalıştım. Özlemişim bu tür okumaları. Arkamda saf saf cemaat varmış gibi farz namazını kıldım. Yine her okuduğum sûreyi duymaya uğraştım. Zihin; bildiği, gördüğü, yaşadığı kayıtlar sayısınca kaçışlar yapıyor, ama her defasında evine çağırıyorum zihnimi.
Bir yatsı namazında çevreyi aydınlatan bütün unsurlardan uzak bir şekilde karanlıktan gerçek aydınlığa, huzura kaçmaya çalıştım. Bu yürüyüşe ne çok ihtiyacım olduğunu namazım bitince anladım. Ne çok namaz kaçakları / hırsızlıkları yaptığımı gözlerimi, kulaklarımı, sair duygularımı secdeye çevirince idrak ettim. İnsanın bu derinlik için yaratıldığını iç huzurumda hissettim. Nefes nefes kelimelerin, duygu duygu hissedilenlerin deryada yol kateden gemiler gibi insanı derinliklere çektiğini insan bu halette anlıyor. O’na yakınlaştıran her şeyin insanı kendine getirdiğini, toparladığını, âleme dağılmış duyguların gerçeğe döndüğünü hissettim. Namazın bir ‘duygu saadeti’ olduğunu yaşadım.