"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İşarât-ı Kur’âniye (4)

Şemseddin ÇAKIR
13 Aralık 2019, Cuma
Bu yedinci Âyet-i Kerimede “Allah hakkı sözleriyle gerçekleştirecektir.” (Yunus: 82) buyruluyor.

Yani; “Sözlerle ihkak-ı hak edecektir.” Diğer bir ifadeyle maddî güce ihtiyaç kalmadan kelimat ile hakkı tahakkuk ettirecektir. Burada geçen “kelimat” ifadesinin Türkçedeki karşılığı “Sözler” dir. Biz de bu vesileyle Risale-i Nur’un kelâm sıfatına mazhariyetinin esrarını anlamaya çalışacağız. Bilindiği gibi diğer Âyet-i Kerimeler gibi bu Âyet-i Kerimenin de, bir küllî manası, birde mâsadakı vardır.

Küllî manası: Hemen ilk akla gelen manası olup, elbette “Allah’ın (cc) Hakkı kelimâtıyla tahakkuk ettiirmesi” dir. Yani Cenâb-ı Hak, hakkı istediği gibi tahakkuk ettirme kudretine sahiptir ve ettirecektir, bunlardan birisi de kelimeleriyle ettirmesidir. Bunda herhangi bir tereddüt yok ve vadettiği gibi tahakkuk ettirdiğine dair vukuat pek çoktur. 

Ancak bu meselenin masadakları da elbet olacaktır ve icabında imtihan vesilesi olarak da, tezâhür edebilecektir. Bu gibi durumlar dolaylı olarak da, tezahür edebilir. İşte o “kelimat”ın zahir bir masadakı da, Risale-i Nur’dur. Bu remzi letafetine kuvvet veren münasebetlerden birisi de, şudur. “Sözler”in Arapça ismi “kelimat”tır. Bu mana, hem de ebcedi tevafuk, bu zamanın dinsiz feylesoflarını tam susturmuş” denilmektedir.

 Meselâ: Asırlar sonra “Sözler” nâmında bir eser veya tefsir çıkacak, onunla Allah’ı  (cc) geçmişte Firavunun zatına düşmanlığını nasıl bir kelimesiyle bertaraf ettiyse, daha sonraki Firavunların dinine düşmanlıklarını, yine “kelimeleriyle veya Sözlerle” bertaraf edecektir ve bu vaadinin tahakkuku söz konusudur. 

Şöyleki: Asrın Firavunlarının sihir misal tabiat, tesadüf ve şirkden teşekkül eden fesat şebekesinin âlem-i İslâmdan ihracına Risale-i Nur tarafından “kelimat”  ile verilen karar, bir daha dirilmeyecek şekilde infaz edilmiştir. 

Bunun Risale-i Nur’la tahakkuk ettiği öyle bir vakıadır ki; Bediüzzaman onu “Ey Asya münafıkları Avrupa kâfirleri en akıllınızı ve bilgininizi karşıma getirin onu eğer iki saatte ikna etmezsem mağlûp etmeye hazırım” diye meydan okuyarak start vermıştır. 

Bu “Kelimat” aynı zamanda onun Külliyatının baş kitabı sözlerin ismi olduğu gibi bütün Külliyatının da adıdır. Hatta Külliyatından bir kitabının adı dahi “Asay-ı Musa” olup, aynen o da, bu asrın sihirleri olan felsefenin entrikalarını yutup zir-ü zeber etmiştir.

Asay-ı Musa hakkında Bediüzzaman’ın sözlerinden bir hülâsa: 

“Bu acip asırda ehl-i iman Risàle-i Nur’a ve ehl-i fen ve mektep muallimleri Asâ-yı Musa’ya şiddetle muhtaçtır” meselâ: İ’caz-ı Kur’âniye bahsindeki ekser âyetlerin medâr-ı şüphe ve itiraz olmuş aynı âyetlerde i’cazın lemaları ve Kur’ân’ın güzel nükteleri ile ispat edilmiştir.

Felsefe ve hikmet-i cedideyi okuyan mektepliler ve muallimler çoklukla Risale-i Nur’a yapışıyorlar. Risale-i Nur’un şiddetle tokat vurduğu felsefe mutlak değil belki muzır  kısmınadır. Bu felsefe; sefahat, lehviyat ile gaflet ve dalâleti netice verdiğinden; sihir gibi harikalarıyla Kur’ân’ın mu’cizekâr hakikatleriyle muaraza ettiği için Risale-i Nur ekser eczalarında mizanlar ve kuvvetli bürhanlı muvazenelerle felsefenin yoldan çıkmış bu kısmına ilişiyor ve tokatlıyor.” denilmektedir. 

İşte yine burda da, ihbarı bilgayb mu’cizesinin riyazi isbatı olan ebcedi rakam değeri dahi tevafukla Risale-i Nur’u gösteriyor. Çünkü “O hakkı sözleriyle tahakkuk ettirir” mealindeki “kelimâtın” ebcedi değeri Risalet-in Nurun ebcedî değeriyle aynı olup tevafukan ikiside 998’dir.

Böyle bir tesadüfün yerde yeri olabilir mi? Demek Allah (cc) kelimat ile hakkı tahakkuk ettirmiştir. Zira Risale-i Nur değil sadece riyazî, hakikî vukuat olarak da, küfrün belini kırmış, hatta bunu ikibinden fazla mahkemelerdeki beraatleriyle tasdik ettirmiştir. Aynı meselede ikibini aşkın mahkeme açtırılması ve hepsinden beraat alınması dahi  zulmün tescillenmesi ve ona karşı direnenin galip gelmesi, dünya tarihine altın sayfalarla yazılıp Nobel ödüllerini altüst eden bir rekordur. Böyle bir hâdise dünya tarihinde yoktur. Ömür boyu kazandığı mahkemeler bu “kelimât” galibiyetinin  delilleridir. Böyle bir kahraman-ı İslâmı, hamiyet ve gayret ehl-i mü’minlerden kim gizleyebilir ve böyle bir kulunu Rabbi işaretsiz ve beşâretsiz bırakır mı?.

Bu meseleyi biraz daha açalım:

Risale-i Nur’un kelimeleri sıradan değil Kur’ân güneşinden ışık alan yıldızlar gibidir. 10. Söz haşre imanı, 26. Söz kadere imanı, 29. Söz meleklere imanı ve 31. Söz mi’racı öyle bir anlatmışlar ki, tarih-i beşerde emsali vuku bulmamış ve asırların münazara ve münakaşalarını bitirmişlerdir.

Risale-i Nur’daki “Kelimât” Bediüzzaman’ın değil Kur’ân’ındır ve bürhani hakikatler bütünüdür. Yani biz kimseye “Bu bir sünûhattır vehbidir, itiraz  ha!” demiyoruz, bilâkis bu bir delil ve bürhandır. Çürütebiliyorsanız buyurun bu bir hodri meydandır diyoruz. 

Risale-i Nur’daki kelimeler; Pozitivizm, Determinizm, Naturalizm, Ateizm ve Deizm gibi bütün şirk ekollerinin şifrelerini deşifre ederek savunmasız bırakıp zir-ü zeber etmiştir.

Bir de Bediüzzaman’ın dönemi, hükümetlerin laik cumhuriyetlere döndüğü dönem olup, maddî cihadı hürriyeti vicdan düsturuna aykırı bulduklarından dini o şartlara göre tebliğ etmek için yeni bir içtihad gerekti. Onun için Bediüzzaman “Dinde zorlama yoktur, dinin rüştü tebeyyün etmiştir” (Bakara 256) Âyetinin talimatıyla ki bu âyetin cifir ve ebcedi 1932’ye tekabül eder ki, o zamanlar Allah (cc) demek bile yasaktı.

 “Hükümet lâik cumhuriyete döner. Fakat ona mukabil manevî bir cihad-ı dinî tahkik-i imanî şeklinde olacaktır. Çünkü onları irşad ve ilzam edecek, “kuvvetli bürhanları izhar edecek bir Nur Kur’ân’dan çıkacak” diye haber verip, bir lem’a-i icaz gösterir. (Şuâlar s. 296 yeni tanzim.)

Böylece Bediüzzaman  bir içtihad meselesini de, halletmiştir. Zira, Bediüzzaman’dan başka herkes o zulüm karşısında ya sus pus olmuş, ya da, Şeyh Said gibi cihad için silâh’a sarılmıştı. Böylece yine Bediüzzaman’ın meseleyi yine “kelimâtla” ve sözleriyle hallettiğini görüyoruz.

Bir de ahirzamandaki Deccal nefesle öldürülecektir diye İncil’de de, ifade vardır. Ben bunu Almanya’da bir papaza, bu ne demek diye sordum. O da, bana “Bu Hz. İsa’nın ruhudur” deyince,  bu cevaba karşı  kendisine “Arkadaş işi soyutlaştırmayın bu madden de, sabittir” deyince. O da, bana “nasıl” olur? dedi. Ben de ona, “Bu nefes üflemek değil sözlerdir (kelimattır), yani; nefes söze dönüşecek ve o sözle Deccal, fikren öldürülecek demektir ve aynen öyle olmuştur. Neden gizliyorsunuz”? demiştim. 

 Zaten Efendimiz (asm) “O benim zamanımda gelseydi ben onu ilmen fikren ilzam ederdim” buyurmakla yine aynı hakikat olan “kelimata” işaret etmiştir. 

Yani; o nefes sözlerdir, sözler Külliyattır, Külliyatta Hz. Mehdi’nin Hz. İsa’nın (as) İmamı olarak telkin ettiği bildirilir. Çünkü Hz. İsa (as) tababet, Efendimiz de (asm), hitâbetle görevlidir ve bu durum, ahirzamandaki varisine tevarüs etmiştir.

Nasipse 8. Âyet-i kerimede buluşmak üzere...

Okunma Sayısı: 1596
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı